QTY2. Allah'tan Başka Kanun Koyucu Yoktur Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır. Şura Suresi 21 Kim olursa olsun yüce Allah'ın yarattığı hiç kimsenin yüce Allah'ın kanun olarak koymadığı ve izin vermediği bir şeyi kanun olarak koyma yetkisi yoktur. Kulları için kanun koyma yetkisi sadece yüce Allah'a aittir. Çünkü bütün evreni yoktan var eden ve kendi seçtiği yasalar sistemi ile tüm evreni yöneten O'dur. İnsanlık hayatı ise bu uçsuz bucaksız evren çarkında küçücük bir dişli konumundadır. Bu yüzden evreni yönlendiren yasalar sistemi ile uyuşan bir yasa hükmetmelidir insanlık hayatına. Bu ise, uçsuz bucaksız evreni yönlendiren tüm yasalar sistemini kapsayan bir bilgiye sahip bir kanun koymadıkça mümkün olmaz. Allah'tan başka herkes tartışmasız bu denli kapsamlı bir bilgiye sahip olmaktan uzaktırlar. Bu yüzden bu yetersizlikle beraber onların insanlık hayatı için kanun koymalarına itibar edilmez. Bu gerçek olanca çıplaklığı ile gözler önünde olmasına rağmen, birçokları bunu tartışma konusu yapıyorlar veya inanmıyorlar. Halkları için iyiliği seçtiklerini ileri sürerek yüce Allah'ın koyduğu kanunların dışında kanunlar koymaya yelteniyorlar. Bunu yaparken de içinde bulundukları şartlarla, kendi kafalarından uydurdukları kanunlar arasında bir paralellik kuruyorlar. Sanki yüce Allah'tan daha çok biliyorlarmış, ondan daha iyi hüküm verebiliyorlarmış gibi! Ya da sanki, Allah'ın izin vermediği konularda onlar için kanun koyan Allah'ın dışında ortakları varmış gibi! Bundan daha çirkin bir davranış, Allah'a karşı bundan daha küstahça bir tutum olamaz. Kuşkusuz yüce Allah, insanlık hayatı için insanın karakteri ile, öz yaratılışı ile, içinde yaşadığı evrenin doğası ve öz yaratılışı ile uyuşacağını bildiği bir yasa koymuştur. Bu sayede hem insanların kendi aralarında hem de evrende yeralan güçlerle en yüksek düzeyde yardımlaşma ve dayanışma gerçekleşir. Yüce Allah bunun için gerekli olan tüm temel yasaları koymuştur. İnsana düşen sadece genel sistemin ve çerçevesi belirlenmiş yasanın sınırları içinde hayatın değişen ihtiyaçları ile birlikte ayrıntı sayılan yeni düzenlemeler yapmaktır. Bu konuda aralarında görüş ayrılığı baş gösterirse meseleyi yüce Allah'a döndürürler; yüce Allah'ın insanlar için hayat düsturu olarak koyduğu temel yasalara başvururlar. Çünkü yüce Allah bu temel yasaları insanların ayrıntı sayılan düzenleme ve uygulamalarını ölçtükleri bir kriter olarak koymuştur. Böylece yasama kaynağı bire indirgenmiş oluyor; hüküm tek başına Allah'a özgü kılınıyor. O, herkesten iyi hükmeder. Bu yöntemin dışındaki her girişim Allah'ın şeriatına, Allah'ın dinine, Allah'ın Nuh'a, İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya ve Muhammed'e -salât ve selâm üzerlerine olsun- tavsiye ettiği prensibe karşı çıkmaktır, isyan etmektir. "Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi." Yüce Allah, onlara her meselenin kesin çözüme bağlandığı güne kadar mühlet verileceğine ilişkin olarak kesin bir söz vermiştir. Eğer bu söz olmasaydı, kuşkusuz yüce Allah onlara ilişkin kararını bildirecekti; yüce Allah'ın koyduğu kanunlara karşı çıkıp, ondan başkasının koyduğu kanunlara uyanları suçüstü yakalayıp en kısa zamanda cezalarını verecekti. Ne varki yüce Allah, her meselenin çözüme bağlandığı, her amelin karşılığını eksiksiz aldığı güne kadar onlara süre tanımıştır. "Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır." İşte zulmün karşılığı olarak onları bekleyen bu can yakıcı azaptır. Allah'ın koyduğu kanunlara karşı çıkıp ondan başkasının koyduğu kanunlara uymaktan daha büyük bir zulüm var mıdır? Seyyid Kutub Tefsiri - Şura Suresi 21 Rabbimiz, sahih imanın gerçekleşmenin temel şartının el-küfrü bi’t tâğût yani tâğûtu inkâr, red ve tanımamak olduğunu bildirmiştir “Dinde zorlama yoktur. Muhakkak iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâğûtu inkâr eder ve Allah’a iman ederse o gerçekten, kopması olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir.” Bakara 256 Bütün Peygamberler aleyhimüsselâm’ın gönderiliş amacı; TEVHİD akidesini insanlara açıklamak ve herkesi bu inanca davet اللهِ الرّحْمَنِ الرّحِيمِBÜTÜN PEYGAMBERLERİN ORTAK DAVETİ; TEVHİD’DİR… Rabbimiz, sahih imanın gerçekleşmenin temel şartının el-küfrü bi’t tâğût yani tâğûtu inkâr, red ve tanımamak olduğunu bildirmiştir “Dinde zorlama yoktur. Muhakkak iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâğûtu inkâr eder ve Allah’a iman ederse o gerçekten, kopması olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir.” Bakara 256 Bütün Peygamberler aleyhimüsselâm’ın gönderiliş amacı; TEVHİD akidesini insanlara açıklamak ve herkesi bu inanca davet etmektir. “Andolsun ki Biz her ümmet arasında “Allah’a ibadet edin ve tâğuttan kaçının” diye bir Peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimine hidâyet verdi, kiminin aleyhine olmak üzere sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezinin de Tevhid’i yalanlayanların sonu nasıl oldu, görün.” Nahl 36 Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bu akidenin hakikati maalesef gerektiği ölçüde bilinmiyor ve Allah'ın emrettiği şekilde kabul edilmiyor. İnsanların çoğu –Rabbimizin de haber verdiği gibi- şirk koşmadan, Allah'a iman etmeye yanaşmıyorlar. “Onların çoğu şirk koşmaksızın bir türlü Allah’a iman etmezler.” Yûsuf 106 Şeytanlar, Allah'ın kullarının iman etmemeleri için yapabilecekleri ne varsa yapmaktadırlar. Dünyalıklar, insan ve cinlerden olan saptırıcılar, makam, mevki, itibar, para, kadın bilumum dünyalık hedef ve beklentiler insanın, hakikat boyutuna geçmesinin önünde bir engel olarak durmaktadır. Bunlar aşılmadıkça, Allah'ın emrettiği iman gerçeğiyle buluşma, tanışma ve yüzleşme süreci gerçekleşmiyor. Dolayısıyla insan, kendi gerçeğiyle yüzleşemiyor. Yaptığı kötülükleri güzel iş zannediyor. “De ki Amelleri açısından en çok ziyana uğrayanları size haber vereyim mi? Onlar o kimselerdir ki, dünya hayatında yaptıkları boşa gitmiştir, üstelik kendilerinin iyi işler yaptıklarını zannederler.” Kehf 103, 104 Ahir zaman fitnelerini bilmeden ve onlardan sakınmadan şirksiz imanı elde etmek gerçekten güçtür. Kur'an ve Sünneti tam anlamıyla rehber edinmeden Tevhid ehli olmak mümkün değildir. Çevre, ananeler, kültür, örf, -kim olursa olsun- insanların söyledikleri ve vakıa’da meydana gelen birtakım yapılanmalar; hakikatin ölçüsü olamaz. İnsanların sarığı, sakalı, namazı, orucu, koltuk ya da minderi, çevresi, müridleri, destekçileri, malumatları, kariyeri, yazdığı kitaplar; hakkın tespitinde kriter değildir. Bir kimsenin halini ve akıbetini ancak Allah Sübhânehu ve Teâlâ bilir. İman edecekleri de etmeyecekleri de sadece O bilebilir. Rabbimiz “Hidâyete iletmek şüphesiz ki Bize aittir” Leyl 12 buyurmaktadır. Başka bir Ayette ise “Şüphe yok ki Allah, yalan söyleyen, kâfir olan hiçbir kimseye hidâyet vermez” Zümer 3 buyurur. Allah'ın kullarına düşen vazife; Allah ve Rasûlünün ne dediğini dikkate almaktır. Dini, İslam'ı ve Tevhid'i anlaşılmaz hale sokanların söyledikleri felsefî sözleri değil! Unutulmasın ki, Tevhid; insanın yaratılış mayasının özüdür, esasıdır. Allah, insanları öyle bir fıtrat üzerinde yaratmıştır ki, o fıtratta "Lâ İlâhe İllallah" akidesi vardır. O halde insanlar, muvahhid olarak, bu fıtrat dini olan İslam'a tâbi olmalıdırlar. Şirk'e, küfre, kendisinin ya da başkalarının hevâ-ü heveslerine değil! “Sen yüzünü Hanif muvahhid olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtratına çevir. Allah’ın yaratışını değiştirmek söz konusu değildir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Rûm 30 Kim ne derse desin, insanların bu dünyada öncelikli vazifeleri Tevhid akidesine teslimiyettir. Hayatta yaşarken, imanı kurtarmaktan daha önemli ve daha öncelikli hiçbir amel yoktur! “Allah’a ibadet edin O’nu birleyin, Tevhid’e iman edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” Nisâ 36 Allah’ın teşri’ yetkisini başka varlıklara vermek, teşri’de Allah’ı yegâne hak sahibi görmemek, Allah’ın ortakları olduğuna inanmak; tâğûtlardan ılımlı tâğût seçmek ve onları Allah’ı sever gibi hatta Allah’tan daha çok sevmek; imanın ön şartının tâğûtları reddetmek olduğunu kabul etmemek şirktir. “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan kanun koyan ortakları mı vardır? Eğer ayırt edici söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm olunmuştu bile. Doğrusu zâlimler için can yakıcı bir azap vardır.” Şûrâ 21 Ayırt edici söz kelimetü’l fasl; kâfirlerin azabının tehir edileceğine dair İlâhî hükümdür. İnkârcılara ölünceye kadar zaman verilmiştir; azapları bu şekilde ertelenmiştir. Allah, bu süre içinde onların iman etmelerini istemektedir. Allah, bütün kullarını Tevhid akidesine inanmaya çağırmaktadır “De ki Ey Kitap Ehli! Bizimle sizin aranızda âdil olan bir kelimeye Tevhid’e geliniz Allah’tan başkasına ibâdet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak tutmayalım, kimimiz kimimizi Allah’tan başka Rabbler edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse Bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şâhid olun, deyin.” Âl-i İmrân 64 Bu Ayette, kendisine davet edilen hakikate “yalnızca Allah’a ibadet etme ilkesi” denir. Bu, imanın temel rüknüdür. Âl-i İmrân Sûresinin 64. Ayetinde de açıklandığı gibi; sadece Allah’a kulluk etmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah’ın emirlerini bırakarak başkalarının hevâ ve heveslerine tâbi olmak suretiyle sahte ilâhların ve sahte rabblerin eteklerine yapışmamak çerçevesinde beyan edilen Tevhid akidesine teslim olmak, kâinâtın sahibi tarafından emredilmektedir. Bahsi geçen Ayet, bu şekilde iman edenlerin “Müslüman” olduklarını, bu esaslara teslim olmayanların ise şirk koşmakta olduklarını vurgulamaktadır. Dolayısıyla şunu açıkça görüyoruz ki, Tevhid akidesine rabt edilmeyen tüm ameller boştur ve boşluktadır. Rabbimiz iman etmeyenlerin dua ve ibadetlerinin durumunu şu şekilde açıklamaktadır “Hak olan davet dua ancak O’nadır. O’nu bırakıp çağırdıkları ise, kendilerine hiçbir şekilde cevap veremezler. Onların durumu; ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimseye benzer ki, o buna asla ulaşacak değildir. İşte kâfirlerin duası da ancak bunun gibi boşunadır.” Ra’d 14 Rabbimiz ne güzel açıklamış! O yüceler yücesi Rabbimize hamd-ü senâlar olsun! Allah’tan başkasına ibâdet etme biçimlerinden en yaygınının ve en önemlisinin ne olduğunu Rabbimiz şöyle beyan etmektedir "Onlar Allah'ı bırakıp alimlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabbler edindiler. Halbuki onlar bir tek ilâha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bunların ortak koştukları her şeyden uzaktır." Tevbe 31 Hz. Peygamber bir gün bu Ayeti, Adiyy bin Hatem'in yanında okumuş, Adiyy de Hristiyanların böyle bir şey yapmadıklarını yani onlara ibadet etmediklerini söylemişti. Bunun üzerine Peygamberimiz de "Onlar kendi din adamlarının -Allah'ın indirdiklerine aykırı olarak- helal kıldıklarını helal, haram kıldıklarını haram kabul etmişlerdi. İşte bunların alimlerine ibadetleri ve onları rabb edinmeleri böyle olmuştur!" buyurdu. Tirmizî, Tefsir 9. Sûre Peygamberimiz, Tevbe Sûresinin 31. Ayetini bu şekilde tefsir etmiştir. O esnada, önceden Hristiyan olan Adiyy bile başlangıçta Hristiyanlarla ilgili bu Ayeti anlayamamıştır. Ama Peygamberimiz Ayetin anlamını izah ederek, meseleyi açıklığa kavuşturmuştur. Rahipler, din adamları, alimler vb. eğer Allah'ın helâlini haram, haramını da helâl kılarlar; insanlar da onlara uyarlarsa, bu durum onlara ibadet etmektir. İmam Tirmizî rahımehullâh’ın rivâyet ettiği Hadis-i Şerif’te Peygamber aleyhisselâm bize bunu açıklamaktadır. Tevbe Sûresinin 31. Ayetini tefsir ederken Hafız İbn-i Kesir de bu rivâyeti zikretmektedir. Tefsîru'l Kur'âni'l Azîm, Dâru Usâme, Ammân, C 2, S 756 Şirk ile imanı karıştıranların durumunu tanımaya devam edelim. Şirk koşarak ibadet eden kimselerin durumu elektronik cihazın record/kayıt tuşuna basmadan kayıt yapan ya da fişi prize takmadan makinenin çalışmasını bekleyip duran kimseye benzemektedir. Oysa bir kimse, anahtarların bağlantısını sağlamadan ne kadar beklerse beklesin, o cihaz çalışmayacaktır. “Allah isterse çalışır” tarzında muhâlif psikolojide sözler söylenmemelidir; zira Allah, kulları için nelerden râzı olduğunu ve nelerden de râzı olmadığını Peygamberleri vasıtasıyla bize bildirmiş ve insanlık için bir Sünnetullâh ve bir Şeriat belirlemiştir. Şirk halinde yapılan amelin uhrevî bir karşılığının olmadığı ilkesi, Allah’ın İlâhî Şeriatında yer almaktadır. Allah ile sınır yarışına girmek yerine, Allah’ın irâdesine uyarak hareket etmek en akılıca ve sonuç itibariyle en hayırlı yoldur. Tevhid'siz bir kulluk, suya yazı yazmaya benzer; o yazılanı ne yazan okuyabilir, ne de başkası! O yazılanlar, ne kendisi için bir zikrâ olur ne de başkası için bir yol gösterici! Tevhid'siz amel; ıssız, uçsuz ve bucaksız bir çölde görülen ve su zannedilen bir serap gibidir. Susayan bir kimse, onu su sanır ama yanına geldiğinde orada bir şey bulamaz. İşte inkâr edenlerin amelleri de, ilk bakışta çölde su sanılan ama yanına varıldığında bir yalandan ibaret olan, büyük bir yanılgı ve hayal kırıklığı gibidir. Müşriklerin aldanışı dünyevî şaşkınlıkla sınırlı kalmayacaktır; onlar yaptıklarının hesabını vermek adına karşılarında Allah'ı bulacaklardır. Allah'ın yakalamasından ve azabından kaçışın asla mümkün olmadığını dünyada anlayamazlarsa bile ölürken anlayacaklardır. Ama bu anlama, kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Atalarımızın “son pişmanlık fayda vermez” dedikleri şey de işte budur! “Kâfir olanların amelleri ise susuz kimsenin su sandığı dümdüz çöldeki bir serap gibidir. Nihayet ona yaklaşınca onun bir şey olmadığını görür. Halbuki kendisinin ameli yanında Allah’ı bulmuştur. O da hemen onun hesabını tamamen öder. Allah hesabı çok çabuk görendir.” Nûr 39 Allah celle celâluh, Mü'min Sûresinin 40. Ayetinde; erkek olsun kadın olsun, mü'min olarak sâlih amel işleyenlerin cennete gireceklerini bildirmiştir. Enbiyâ Sûresinin 94. Ayetlerinde ise; mü'min olarak sâlih amel işleyenlerin yaptıklarının karşılıksız kalmayacağı haber verilmiştir. “Şüphesiz sana ve senden öncekilere şöyle vahyolundu ki Eğer şirk koşarsan, andolsun ki amelin boşa gider ve muhakkak zarar edenlerden olursun.” Zümer 65 Kehf Sûresinin 104 ve 105. Ayetlerinde de, Allah'ın Ayetlerini ve O'nunla kavuşmayı inkâr edenlerin amellerinin boşa gittiği ve onlar için ölçü/terazi tutulmayacağı haber verilmektedir. Tevhid nedir? Bu konuyu, Allah’ın Ayetleri çerçevesinde doğru şekilde öğrenmek için, sûrelerin tertip sırasına göre, 120 Ayet-i Kerime zikredeceğiz. Bu Ayetleri özellikle seçmedik yani Ayetleri cımbızlama gibi bir düşünce ve amelimiz olmadı. Sadece aklımıza ilk gelen Ayetleri yazdık. 100 tane olsun istemiştik ancak 100’ü geçti. Biz de 120’de durduk, elbette devam etmek ve yüzlerce hatta binlerce Ayet üzerinde tedebbür ederek, Tevhid’i ilk kaynak olan Kur’an-ı Kerim’den öğrenmek mümkündür. Zaten yapmamız gereken de budur. Başkasının ağzına bakarak, duyuma ve sloganlara göre bir imana yaslanmak yerine, Allah’ın ne dediğine iltifat etmek akıllı insanın yapması gereken ilk ve son iştir. Fakat Ayetleri okurken, keyfî yorumlar yaparak sonuçlar elde etmekten sakınmak gerekir. Çünkü bizim keyfimiz değil, Allah’ın muradı önemlidir. Bunun için de, muteber tefsir kitaplarından ve Hadis eserlerinden yararlanarak Ayetleri okumak gerekmektedir. Bir insan dünyanın az ve geçici bir menfaati için bile ne kadar çalışıp yorulmaktadır. Peki, ebedî ve mükâfatların en hayırlısı olan Allah’ın rızâsını kazanmak için, dünya rahatından tepip okumaya ve yaşamaya değmez mi? Okuyalım, anlayalım sonra da iman ve amel edelim, inşâAllah… 1/Fâtiha 5; 2/Bakara 120, 133, 214, 256, 257; 3/Âl-i İmrân 18, 31-32, 64, 84, 154, 189; 4/Nisâ 48, 51, 58, 59, 60, 65, 76, 105, 125, 136, 139, 140; 5/Mâide 39, 40, 44, 45, 47, 49, 50, 54, 60, 104, 105; 6/En’âm 57, 82, 102, 114, 116, 121, 151, 162; 7/A’râf 54, 59, 65, 73, 85, 172-174; 9/Tevbe 23-24, 31, 32-33, 65-66, 116; 10/Yûnus 18, 99; 11/Hûd 118, 123; 12/Yûsuf 40, 67, 106; 13/Ra’d 14, 31; 16/Nahl 17, 36, 116; 17/İsrâ 23, 111; 18/Kehf 26, 103-106; 20/Tâ-Hâ 14; 21/Enbiyâ 25, 29; 22/Hacc 72; 25/Furkân 2; 28/Kasas 70, 88; 30/Rûm 4, 29-32; 31/Lokman 13; 33/Ahzâb 36, 66-68; 36/Yâsîn 60; 39/Zümer 3, 11, 17, 45, 65; 40/Mü’min 12; 42/Şûrâ 21; 43/Zuhruf 26-28, 84; 45/Câsiye 18; 46/Ahkâf 5-6; 47/Muhammed 19, 25-26; 51/Zâriyâ 56; 58/Mücâdele 22; 60/Mümtehine 4; 72/Cinn 20, 26; 75/Kıyâmet 36; 92/Leyl 12 Yusuf Semmak Tarihte kader konusu tartışılmıştır. Ehli Sünnetin kader konusundaki görüşleri şöyledir. Hayır ve şer fiiller Allah’ın kudretiyle olmaktadır. Allahın izin vermediği bir şeyin olması da mümkün değildir. Allah bazı konularda kullarını muhayyer bırakmıştır. Nasıl isterlerse Allah onların isteklerini kabul eder ve onu yapar. Yapan insan değil Allah’tır. Allah duayı yalnız mü’minlerden ve müslimlerden değil, yarattığı bütün insanlardan kabul eder. Dua etmelerine izin verdiği alanlarda kim dua ederse etsin mutlaka kabul eder. Kulun kötülük işlemesi bu suretle mümkün olmaktadır. İnsanın kendisinin herhangi bir gücü yoktur. Bu konuda bugünkü müsbet ilimle Ehli Sünnet anlayışında herhangi bir ayrılık yoktur. Kâinatta madde de enerji de sınırlıdır, artmaz ve eksilmez. İnsan ancak bu enerjiyi kullanarak bir iş yapar. Kendi bedeni dâhil insanın maddeye doğrudan herhangi bir müdahalesi yoktur. Bedenim kendisi var etmediği gibi orada kullanılan enerjiyi de kendisi var etmiyor. Ruh sadece komuta ediyor. Evinizde lamba var, anahtar var. Anahtarı çevirirsiniz yanar, çevirirsiniz söner. Elektrik varsa lamba yanar ve söner, elektrik yoksa lamba yanmaz ve sönmez. Elektrik tesisatı yoksa yanmaz. Önce evinizdeki elektrik tesisatında kullanılan bütün malzeme Allah’ın toprağından alınmıştır. O maddelerin etkili hâle gelmesi için de bütün enerji Güneş enerjisinden ibarettir. İnsanlar sadece anahtar çevirdiler. İşte, Ehli Sünnetin fail olan Allah’tır demiş olmalarının manası budur. Adamı öldüren attığınız merminin silahı da barutu da hep Allah’ındır. Kimsenin zerre kadar bir katkısı yoktur. Tek katkı anahtarları çevrimedir. O anahtarı da siz onun gücü ile çevirdiniz. Siz sadece beyninizdeki devrelere komuta ettiniz. Kadercilerin çözmediği nokta şudur. İnsan kendi kendine mi ister yoksa Allah mı istetir? Allah insana isteme melekesini vermiştir. Melekeyi veren O’dur ama isteyen insandır. Bu isteğinden dolayı insan sorumludur. Kendisine verilen arabayı kendi sorumluluğunda Allah’ın istemediği yerde kullandığı için sorumludur. Burada anlaşılmayan bir şey yoktur. Böyle bir insanı yaratamayacağı gibi bir iddia abestir. Hayatımız buna göre tanzim edilmiştir. Kudretinin buna yettiğini kanıtlar. Ayrıca Allah da kitapta bunu bildirmiştir. Tarihte kalmış tartışmalar bugün müsbet ilim tarafından kesin olarak ispatlanmıştır. Madde ve enerji sakımı kanunu yalnız insanın değil, melek ve cinlerin ve ruhların da yaratamayacağı kabul edilir. Sünnetullah değişmemektedir. Hâlâ 1300 sene önce o günkü ilimlerle varılan sonuçları bugün tartışmak abesle iştigaldir. Basralı Haşan Ehli Sünnetin itikadını eksik olarak anlatmaktadır. Allah kötülüğü emretmez ama Allah kötülük yapmak isteyene de kötülük yapması için izin verir. O nun izni olmadan kimse bir kötülük yapamaz. İşte, Basralı Haşan birinci cümleyi doğru söylemiştir ama ikinci cümle eksiktir. Sonraki kelamcılar onu da tamamlamışlar ve bugün müsbet ilimin vardığı sonuca varmışlardır. Asıl tartışılacak konu şudur. Allah benim ne yapacağımı biliyor mu? Biliyorsa benim iradem söz konusu değildir. Bırakın; Allah kendisinin ne yapacağını kendisi biliyor mu? Biliyorsa o zaman iradesi yoktur. İradesi varsa demek her şeyi bilmez. Bu sorunun çözümü insan aklının çözemediği bir sorun olarak hâlâ mevcut olmaktadır. Buna iki şekilde cevap verilebilir. Kelamcılar da buna yakın fikirler yürütmüşlerdir. Bizim cesaretle söyleyeceğimiz şeyi söyleyememişlerdir. Birinci cevap;Allah zaman ve mekândan münezzehtir, O’nun geçmişi ve geleceği yoktur. Dolayısıyla insanın ne yapacağını bilebildiği gibi, kedisi için zaten geçmiş ve gelecek olmadığı için iradesi de zaman dışıdır. Bunun ne olduğunu bizim düşünmemiz mümkün değildir. Çünkü bizim zaman ve mekân dışı bir oluşu idrak etmemiz mümkün değildir. Bunun kestirmesi bu hususta bizim aklımız yeterli değildir. ikinci cevap ise tarafımızdan beyan edilmiştir. Allah her şeyi bilir. Şey olanlardır. Hiç olmazsa zihindeki planlardır, düşünülenlerdir. Olmayanlar şey değildir. Yok, bir varlık değildir. O halde Allah var olanları bilir. Olmayanları bilmesi söz konusu değildir. Demek ki Allah onun olmasını dilememişse ne dileyeceğini bilmez. Çünkü dilenmeyen bir şey değildir. İnsan da eğer daha dilememişse onu da ne insan ne de Allah’ın bilmesi mümkün değildir. Olmayanlar şey değildir. Dolayısıyla “yok”un bilinmesi söz konusu değildir. Süleyman Karagülle Hamd; mabudumuz, kendisine sığındığımız melce, sevgisine muhtaç olduğumuz ve azameti karşısında boyun eğdiğimiz ilahımızadır. Salât ve selam; bizleri La ilahe illallah'a davet eden, tevhid öğretmeni Nebi'ye, ashabına ve ailesinedir. Rabbimizin güzel isimlerinden biri "İlah"tır. Hiç şüphesiz O'nun cc her bir ismi önemlidir. Her bir isim ubudiyyet/kulluk binamızın temellerini oluşturan ve onu ayakta tutan temel direklerdendir. "İlah" ismini, diğer isimlerden daha önemli kılan bazı hususlar vardır a. Allah lafz-ı celilesinin kökü olması Allah lafzı Rabbimize has olan, yalnızca O'nun için kullanılan ve diğer tüm isimleri çatısı altında toplayan özel bir isimdir. Allah lafzı bazı âlimlere göre camid olsa da tercih edilen görüşe göre müştaktır.[1] Allah lafzının kendinden türediği kelime; "ibadeti hak eden, ibadet edilen, ibadete layık olan mabud" anlamındaki ilah kelimesidir.[2] b. İslam dininin sembolü ve dini İslam'ın kabulü anlamına gelen Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet; Allah'tan başka ilah olmadığı ve ilah olarak yalnızca Allah'ın cc kabul edilmesi anlamına gelir. İslam dininin merkezinde "İlah" ismi celilesi yani kime ibadet edileceği ve kulluğun kime yapılacağı meselesi vardır. Bu nedenle ilk peygamberden son peygambere kadar tüm resûller, kavimlerini Allah'ın uluhiyetine davet etmişlerdir. "Senden önce gönderdiğimiz her resûle 'Şüphesiz ki benden başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.' diye vahyetmişizdir." [3] "Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor bakalım, biz, Er-Rahman'ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç?" [4] İlah Ne Demektir? İlah, Arapça bir kelimedir. İlk peygamberden bu yana kullanıldığı için insanlıkla yaşıt bir kavramdır. Araplar bu kelimeyi şu anlamlarda kullanmışlardır[5] • E-le-he/اَلَهَ İbadet/kulluk etti anlamındadır. İlah ise ibadet edilen mabuda verilen isimdir. İnsanlar kendisine ibadet ettiğinden bu isim verilmiştir. Buna binaen ilah, kendisine ibadet edilen mabuddur. • E-le-he/ اَلَهَ فُلَانًا Koruma altına aldı, güvence verdi, himaye etti gibi anlamlara gelmektedir. İlah, kendisine sığınanları koruyan ve onları emniyet içinde kılandır. • E-li-he/اَلِهَ Şaşkınlık içinde olmak, hayrete düşmek anlamındadır. Kişi O'nun cc azameti, yaratışındaki mükemmellik, şer'i ve kaderi emirlerinin doğruluk ve adaleti karşısında hayranlık duyar. İlah, insanın hayranlık duyduğu varlıktır. • Ve-le-he/وَلَهَ ya da ve-li-he/وَلِهَ Sevgiden ötürü aklın baştan gitmesi, sevda mecnunluluk. Annenin sevgi ve şefkatle çocuğuna eğilmesi için kullanılır. Aynı şekilde çocuğun annesine yönelmesi de bu kelimeyle ifade edilir. Anne ve evlat için kullanıldığında sevgiyle bağlanma, şefkatle ilgilenme gibi anlamları ön plana çıkar. İlah, yarattıklarını sevgi ve merhametle kuşatan, yarattıklarının kendisine sevgiyle bağlandığı varlıktır. • La-he/لَاهَ Gizlendi, örtündü ve perdelendi gibi anlamlara gelmektedir. İlah, kulların kendisini göremediği varlıktır. • Le-ha/ لَهْوَ - لَهَي Meşgul eden, oyalayan, mutlu edip eğlendiren anlamındadır. İlah, kendisine kulluk yapanı mutlu eden, kalp O'na yöneldiğinde O'nun dışındaki şeylere ihtiyaç bırakmayan varlıktır. • He-ve-le/ هَوْل - هَوَل Kişiyi korkutan ve tedirgin eden hâldir. Kıyamet gününün dehşetli sahneleri için "Ehval Yevmi'l Kıyame" deriz. İlah, kendisinden korkulan ve otoritesine boyun eğilen varlıktır. • Ha-le/هَال Ay'ın etrafında bulunan ışık/nur çemberi. İlah, yerin ve göklerin nuru olan, insanlığın yolunu vahiyle kalplerini imanla aydınlatandır. • Ehlun/اَهْلٌ İnsanın ailesi, ona tabi olan takipçileri, yakınları için kullanılır. İlah, kullarına yakın olan, kendisine iman ve salih amelle yakınlaşılabilen varlıktır. Şer'i Anlamı Allah/İlah/Mabud İlah kelimesi; Kur'an ve Sünnet'te kendisine ibadet edilen, mabud anlamında kullanılır. Aşağıda zikredeceğimiz ayetlerde ilah kelimesi açıkça bu anlamlarda kullanılmıştır. "Kendilerine izzet/üstünlük/güç kaynağı olsun diye Allah'ın dışında ilahlar edindiler! Asla! Kıyamet günü onların ibadetlerini inkâr edecek ve onların karşısında düşman olarak yer alacaklar." [6] "Senden önce gönderdiğimiz her resûle 'Şüphesiz ki benden başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.' diye vahyetmişizdir." [7] "Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor bakalım, biz, Er-Rahman'ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç?" [8] Niçin Allah Tek Mabuttur? "İlah" kelimesinin lügat anlamı tedebbür edildiğinde, başlıkta yer alan soru cevaplanmış olacaktır. Allah cc tek mabuttur. Zira O, kullarını sevgiyle koruyan, onlara yakın olan, kendisine yakınlaşılmasına müsaade eden, yaratması ve emri, kaderi ve şeriatı adalet ve doğruluk yönünden mükemmel olan, isimleri ve sıfatları karşısında insanın hayranlıkla kendisine yöneldiği, azamet ve otoritesine boyun eğilen, kendisinden korkulan, kalpleri aydınlatan, kullarına yol gösteren ve onları hurafe/zan/felsefe/batıl dinlerin karanlığından çıkarandır. Tüm bunlar -ve O'nun güzel isimlerinin delalet ettiği diğer manalar- nedeniyle Allah ilahtır; kendisine ibadet edilmektedir ve ibadeti hak eden tek varlıktır. Allah'ın Tek İlah Oluşunun Delilleri • Kâinatta var olan düzen Allah'ın tek ilah olduğunun delilidir. "Şayet göklerde ve yerde Allah'ın dışında ilahlar olsaydı düzen bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir." [9] "Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. Şayet Allah dışında ilahlar olmuş olsaydı her bir ilah kendi yarattıklarını yanına alıp gider, bir kısmı diğer bir kısmına üstünlük kurardı. Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir." [10] • Bunları Allah'tan başka kim yapabilir? "De ki 'Görüşünüz nedir? Söylesenize! Allah kıyamet gününe kadar, geceyi üzerinize sürekli kılsa Allah'tan başka hangi ilah size aydınlık getirebilir? Dinlemez misiniz?' De ki 'Görüşünüz nedir? Söylesenize! Allah, kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinize sürekli kılsa Allah'tan başka hangi ilah içinde dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmez misiniz?' " [11] • Cevap bekleyen sorular! "De ki 'Allah'a hamd, seçkin kullarına selam olsun.' Allah mı daha hayırlıdır, yoksa Allah'a ortak koştukları mı? Onlar mı daha hayırlıdır yoksa gökleri ve yeri yaratan, sizin için gökten su indiren Allah mı? Ki o suyla, sizler için göz alıcı güzellikte bahçeler bitirdik. Siz, onun tek bir ağacını dahi bitiremezdiniz! Allah'la beraber başka bir ilah mı? Hayır, Allah'tan başka ilah yok! İşin aslı onlar, başka varlıkları Allah'a denk tutup sapan bir topluluktur. Onlar mı daha hayırlıdır yoksa yeryüzünü yerleşke/yaşama alanı kılan, onun arasında ırmaklar yaratan, o sarsılmasın diye dağlardan kazıklar çakan, iki denizin arasına birbirlerine karışmasınlar diye engel koyan Allah mı? Allah'la beraber başka ilah mı? Hayır, Allah'tan başka ilah yok! İşin aslı onların çoğu bilmiyorlar. Onlar mı daha hayırlıdır yoksa dua ettiğinde darda kalmışın duasına icabet eden, kötülüğü gideren ve sizleri yeryüzünün halifeleri kılan Allah mı? Allah'la beraber başka ilah mı? Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Onlar mı daha hayırlıdır yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren, rahmeti olan yağmurdan önce müjdeci olarak rüzgârları gönderen Allah mı? Allah'la beraber başka ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. Onlar mı daha hayırlıdır yoksa yaratmayı ilkin başlatan sonra dirilterek onu tekrarlayacak olan, sizleri gökten ve yerden rızıklandıran Allah mı? Allah'la beraber başka ilah mı? De ki 'Eğer doğru söylüyorsanız içinde hiçbir şüphe olmayan kesin kanıtınızı getirin.' " [12] Yüce Allah'ın varlığı konusunda tarih boyunca bir tartışma yaşanmamıştır. O'nun cc ibadeti hak ettiği ve O'na ibadet edilmesi gerektiği konusunda da tartışma olmamıştır. Toplumlar, O'nun tek ilah oluşunu, yardımcıları olup olmadığını, O'na kulluk ederken aracılar edinmenin gerekliliğini tartışmışlardır. Toplumların vahiy ve risaletten yüz çevirmeleri neticesinde, ortaya çıkan bu tartışmalara, Allah cc yukarıdaki ayetlerle son noktayı koymuştur. Dikkat edilirse, Allah'ın tek ilah olduğuna vurgu yapan delillerin tamamı aklidir. Çünkü Allah cc, insanı bu fıtrat üzere yaratmıştır. İnsan, Allah'a kulluk etmesi gerektiğini ve yüce Allah'ın tek olduğunu fıtratıyla bilir. "Hatırlayın! Hani bir zamanlar Tur Dağı'nı bir gölgelik gibi tepelerinde yükseltmiştik de onun tepelerine düşeceğini sanmışlardı. O sırada onlara şöyle öğüt vermiştik 'Size verdiğimize kuvvetle yapışın ve içindekileri hatırlayın ki korkup sakınasınız.' Hatırla! Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demişti. Demişlerdi ki 'Evet! Sen bizim Rabbimizsin! Şahit olduk.' Bu, kıyamet günü 'Biz bundan habersizdik.' dememeniz içindir. Ya da 'Babalarımız daha önce şirk koşmuştu. Biz ise onlardan sonra gelen ve onları taklit eden bir nesiliz. Batıl ehlinin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin?' dememeniz içindir." [13] "Yüzünü hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayan muvahhid bir hanif olarak dine çevir. Allah'ın insanları yarattığı fıtrata uy. Allah'ın yaratmasında değişiklik yoktur. Herkesi tevhid fıtratı üzere yaratmıştır. İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler." [14] Bu söylediğimizin en açık göstergesi insanın çok korktuğu, akıl ve duyguların işlevini yitirdiği, tabiri caizse fabrika ayarlarına döndüğü andır. İşte o an fıtrat açığa çıkar ve insan bir olan Allah'a cc yönelir. "De ki 'Sizleri karanın ve denizin karanlıklarından kurtaran kimdir? Ki siz içtenlikle ve gizliden gizliye O'na 'Şayet bizi bundan kurtarırsa, şüphesiz ki biz, şükredenlerden olacağız.' diye dua etmektesiniz.' De ki 'Bundan da bunun dışındaki tüm sıkıntılardan da sizi kurtaran Allah'tır. Sonra siz tekrardan şirk koşmaktasınız!' " [15] "Gemiye bindikleri zaman, dini Allah'a halis kılarak şirk koşmaksızın yalnızca Allah'a dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman, bir bakarsın ki hemen şirk koşuvermişler." [16] İnsanların Çoğu Neden Bu Gerçeği Unutur? "De ki 'Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın bakalım öncekilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların çoğu müşriklerdi.' " [17] "Andolsun ki cinlerin ve insanların birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onunla anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler; kulakları vardır, onunla işitmezler. Bunlar, hayvanlar gibidir hatta daha sapkındırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridir." [18] İnsan; Rabbine, öz fıtratına ve aklına yabancılaşır bazen. Bu yabancılaşma, insanın Rabbinden ve O'nun birliğine delalet eden delillerden yüz çevirdiğinde meydana gelir. "Göklerde ve yerde Allah'ın birliğine ve şanının yüceliğine delalet eden nice ayet vardır. O ayetlerin yanından ilgisizce/sırt dönerek geçip giderler." [19] İnsan, dünyaya dalar, onun oyun ve eğlencesiyle oyalanır. Dünyaya daldıkça birlemesi gereken Allah'ı unutur. Allah'ı unutunca Allah da cc ona öz nefsini unutturur. "Şeytan, onları hâkimiyeti altına almış ve onlara Allah'ı zikretmeyi unutturmuştur. Bunlar, şeytanın taraftarlarıdırlar. Dikkat edin! Hiç şüphesiz şeytanın taraftarları, hüsrana uğrayanların ta kendileridirler." [20] La İlahe İllallah'ın Lügavi ve Şer'i Açılımı Yüce Allah İslam'a sembol olarak "La ilahe illallah" kelimesini seçmiştir. La ilahe illallah, ilah olarak Allah'ı birlemeye ve O'nun dışında ilah edinilmiş tüm varlıkları reddetmeye delalet eder. Bu nedenle ona Kelime-i Tevhid denilmiştir. لا Kelime-i Tevhid "لا/Hayır" harfiyle başlar. Bu harfe nefy-i cins, yani başına geldiği kelimeyi en kapsamlı şekilde olumsuzlayan harf diyoruz. اله İlahın manasını gördük. Kendisine ibadet/kulluk edilen mabud demekti. Başına "لا" geldiği için, tüm ilahları ve uluhiyyeti olumsuzluyor/nefyediyoruz. "Hiçbir ilah yoktur." diyoruz. Yani İslam olurken bizim inandığımız ve yeryüzünde olan tüm inanış biçimlerini reddediyoruz. Önce yıkıyoruz; yanlışı, hatayı, sapkınlığı yerle bir ediyoruz. Sonra Allah'ın cc ve resûllerin istediği şekilde inşa ediyoruz. اِلَّا Bu istisna edatıdır. Tüm ilahları ve uluhiyyet biçimlerini "La ilahe لَا اِلَه" diyerek nefyettik. Şimdi "Bunun tek istisnası vardır." diyoruz. الله O da Allah'tır. Yani ibadeti hak eden, ibadet edilmeye layık olan, sevilen, korkulan, boyun eğilen, hükümlerine teslim olunan, uğruna yaşanan ve uğruna ölünen, salih amellerin rızası için yapıldığı tek ilah Allah'tır. Kelime-i Tevhid Red ve Kabulden Oluşan Bir Sözleşmedir Kelime-i Tevhid bir başkaldırıdır "La" diyerek müesses nizama itiraz etmektir. Cinni şeytanların oluşturduğu, insi şeytanlar eliyle tedavüle sokulan uluhiyyet anlayışına karşı çıkmaktır. İnsanların ilahlık iddiasında bulunarak tağutlaşmasını kabul etmemektir. Kelime-i Tevhid bir teslimiyet antlaşmasıdır Yalnızca Allah'a kulluk edeceğimize, O'nun uluhiyetine teslim olacağımıza, O'nun azameti karşısında boyun bükeceğimize, yüzümüzü O'na dönüp, kalbimizin tevekkül, sevgi ve korkuyla O'na yöneleceğine, dilimizin dua ve zikrinde O'nu birleyeceğine, hayatımıza yön veren yasaları O'nun cc belirleyeceğine, dostlarını dost, düşmanlarını düşman edineceğimize dair… Allah'la yaptığımız bir sözleşmedir. Allah'ı İlah Edinmenin Kur'an'da Açılımı Aşağıda zikredeceğim ayetler, Allah'ı cc ilah edinmenin ne anlama geldiğini açıklar. Tevhid ayetleri Allah tarafından muhkem kılınıp yine O'nun tarafından açıklandığı için, ayetlerin mealini vermekle yetineceğim. "Sizin ilahınız tek bir ilahtır. O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. O, özünde merhamet sahibi olan Er-Rahman, rahmetini kullarına eriştiren Er-Rahim'dir." [21] "Allah... O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Hayat sahibi ve varlığa hayat veren El-Hayy, var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan El-Kayyum'dur. Ne uyuklama ne de uyku tutar O'nu. Göklerde ve yerde olan her şey O'na aittir. O'nun izni olmadan kim O'nun yanında şefaat edebilir? Onların önünde ve arkasında olanı bilir. O'nun dilediği dışında O'nun bilgisini kuşatıp kavrayamazlar. Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri korumak O'na ağır gelmez. O, zatı ve sıfatları en yüce olan El-Aliy, zatı ve sıfatları en büyük olan El-Azim'dir." [22] "Dinde zorlama yoktur. Rüşd/hak, batıldan kesin bir biçimde ayrılmıştır. Her kim reddetmek, tekfir etmek, teberri etmek suretiyle tağutu inkâr eder ve Allah'a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp Kelime-i Tevhid'e tutunmuş ve İslam dinine girmiş olur. Allah işiten ve dualara icabet eden Semi', her şeyi bilen Alîm'dir." [23] "Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ibadeti/kulluğu hak edenin yalnızca Allah olduğuna, Allah, melekler ve adaleti ayakta tutan ilim adamları şahitlik etti. O'ndan başka ilah yoktur. O, izzet sahibi, her şeyi mağlup eden El-Aziz, hüküm ve hikmet sahibi olan El-Hakim'dir." [24] "De ki 'Ey ehli kitap! Gelin sizinle bizim aramızda ortak bir kelimede buluşalım Yalnızca Allah'a ibadet edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi Allah'ın dışında rabler edinmeyelim.' Şayet yüz çevirirlerse deyin ki 'Şahit olun ki biz Müslimlerdeniz/şirki terk ederek tevhidle Allah'a yönelen kullardanız.' " [25] "Allah... O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ki sizleri, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kim Allah'tan daha doğru sözlü olabilir?" [26] "Göklerde ve yerde olanların tamamı O'na aittir. Vekil olarak Allah yeter." [27] "Andolsun ki 'Allah üçün üçüncüsüdür.' diyenler kâfir olmuşlardır. İbadeti hak eden tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Şayet söylediklerine son vermezlerse elbette, onlardan kâfir olanlara, can yakıcı bir azap dokunacaktır." [28] "De ki 'Kimin şahitliği en büyüktür?' De ki 'Allah benimle sizin aranızda şahittir. Sizi ve kime ulaşırsa onu uyarmam için bu Kur'ân bana vahyedildi. Yoksa siz, Allah'la beraber başkaca ilahların olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?' De ki 'Ben şahitlik etmem.' De ki 'Ancak O, tek bir ilahtır ve şüphesiz ki ben, O'na ortak koştuklarınızdan berî/uzağım.' " [29] "İşte bu, Rabbiniz olan Allah'tır. Ondan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse yalnızca O'na kulluk edin. O her şeyin üzerinde gözetleyen, denetleyen ve işlerini yürüten Vekil'dir." [30] "Rabbinden sana vahyedilene uy! O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir." [31] "De ki 'Şüphesiz ki Rabbim, beni dosdoğru yola iletti. Dimdik/güçlü ve hanif olan İbrahim'in dinine. O, müşriklerden değildi.' De ki 'Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin/şirki terk ederek tevhidle Allah'a yönelen kulların ilkiyim.' " [32] "Onlar Allah'ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Oysa onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Allah onların şirk koştuklarından münezzehtir." [33] "… De ki 'O benim Rabbimdir. O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Yalnızca O'na tevekkül etmişim ve dönüşüm de O'nadır.' " [34] "Allah buyurdu ki 'İki ilah edinmeyin. O, ancak tek bir ilahtır. Yalnızca benden korkun.' Göklerde ve yerde olanların tamamı O'na aittir. Sürekli olan din de O'na aittir. Allah'tan başkasından mı korkup sakınacaksınız?" [35] "De ki 'Ancak ben de sizin gibi bir insanım. Bana 'İlahınız ancak tek bir ilahtır.' diye vahyolunuyor. Artık kim Rabbi ile karşılaşmayı ve ondan bir mükâfat almayı umuyorsa, salih amelde bulunsun ve hiçbir şeyi Rabbine ibadette ortak koşmasın.' " [36] "Allah... O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. En güzel isimler O'na aittir." [37] "Şüphesiz ki ben, Allah'ım. Benden başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Bana ibadet et. Beni zikretmiş olmak için namaz kıl." [38] "Sizin ilahınız ancak Allah'tır... O ki O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Her şeyi ilmiyle kuşatmıştır." [39] "De ki ' 'İlahınız ancak tek bir ilahtır.' diye bana vahyolunuyor. Müslimlerden/şirki terk ederek tevhidle Allah'a yönelen kullardan olacak mısınız?' " [40] "Sizin ilahınız tek olan ilahtır. Öyleyse O'na teslim olun. Kalp dinginliği ve tevazuyla Allah'a teslim olan muhbitleri müjdele." [41] "O, kendisinden başka ibadeti hak eden hiçbir ilahın olmadığı Allah'tır. Başta da dünyada sonda da ahirette hamd O'na aittir. Hüküm yalnızca O'nundur. O'na döndürüleceksiniz." [42] "Allah'la beraber başka bir ilaha dua etme. Ondan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Ondan başka her şey helak olacaktır. Hüküm yalnızca O'na aittir. O'na döndürüleceksiniz." [43] "Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah'ın dışında gökten ve yerden sizi rızıklandıran bir yaratıcı mı var? O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. O hâlde nasıl da tevhitten şirke çevriliyorsunuz?" [44] "Sizi, tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti. Size, hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış evresinden başka bir yaratılış evresine geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah'tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O'na aittir. O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Buna rağmen nasıl da tevhitten şirke çevriliyorsunuz." [45] "O hayat sahibi ve her canlıya hayat veren El-Hayy'dır. O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. O hâlde dini O'na halis kılarak, kendisine dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir." [46] "O, gökte de ilah olandır yerde de ilah olandır. O, hüküm ve hikmet sahibi El-Hakim, her şeyi bilen El-Alîm'dir." [47] "O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve evvelki babalarınızın Rabbidir." [48] "Bil ki şüphesiz, Allah'tan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Kendi günahların, mümin erkek ve mümin kadınların günahları için bağışlanma dile. Allah, dolandığınız yeri de konakladığınız yeri de bilir." [49] "O Allah ki kendisinden başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Gayb ve şehadet bilgisinin sahibidir. O, özünde merhamet sahibi olan Er-Rahman ve rahmetini kullarına eriştiren Er-Rahim'dir. O Allah ki O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden El-Melik'tir. Mukaddes, eksikliklerden münezzeh olan El-Kuddüs'tür. Tüm eksiklik ve kusurlardan münezzeh, kullarına esenlik veren Es-Selam'dır. Kalplere iman ve güven veren El-Mümin'dir. Her şeyi kontrol eden, mutlak otorite ve hâkimiyet sahibi olan El-Müheymin'dir. İzzet sahibi, her şeyi mağlup eden El-Aziz'dir. Gönül kırıklıklarını gideren, her şeye boyun eğdiren El-Cabbar'dır. En büyük olan ve kibir sahibi olan El-Mütekebbir'dir. Allah, onların şirk koşmalarından münezzehtir. O Allah ki Her şeyi yoktan var edip yaratan El-Halık'tır. Yaratan El-Bari'dir. Yarattıklarına dilediği şekli veren El-Musavvir'dir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olan her şey O'nu tesbih eder. O, izzet sahibi, her şeyi mağlup eden El-Aziz, hüküm ve hikmet sahibi olan El-Hakim'dir." [50] "Allah... Kendisinden başka ibadeti hak eden hiçbir ilah olmayandır. O hâlde müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler." [51] "O doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka ibadeti hak eden hiçbir ilah yoktur. Öyleyse O'nu vekil edin." [52] Bu ayetleri dikkatle okuyan bir insan için, Allah'ı cc ilah edinmek yani "La ilahe illallah" tüm detaylarıyla anlaşılmış olur. La İlahe İllallah Karşısında Afallayan Müstekbirler! Nuh as kavmini Allah'ı tek ilah olarak kabul etmeye davet edince şöyle dediler "Demişlerdi ki 'Şayet bu işe bir son vermezsen ey Nuh kesinlikle taşlanıp/kovulanlardan olacaksın.' " [53] Şuayb'a şöyle dediler "Kavminden ileri gelen müstekbirler demişlerdi ki 'Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber iman edenleri kesinlikle yurdumuzdan çıkarıp süreceğiz. Ya da kesinlikle dinimize geri dönersiniz.' Demişti ki 'İstemesek de mi?' " [54] İbrahim'e şöyle dediler "Babası demişti ki 'İlahlarımdan yüz mü çeviriyorsun ey İbrahim? Şayet bu hâline son vermezsen seni taşlarım. Uzun süre benden uzaklaş.' " [55] Allah Resûlü'ne şöyle dediler " 'İlahları tek bir ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok ilginç/şaşılacak bir şeydir.' İleri gelenler harekete geçti ve 'Yürüyün, ilahlarınıza sahip çıkın onlara bağlılıkta direnç gösterin. Şüphesiz ki bu, sizden istenen bir şeydir.' dediler" [56] Bu tepkilerde dikkatimizi çeken iki husus vardır a. Davetin tafsilatını dinlemeden, ilk cümlesine şiddetle karşı çıkarlar. b. Karşı çıkanlar sıradan halk değil, toplumda mevki ve konum sahibi olan elit/seçkin zümredir. Neden? Bu soruya "Allah'ı ilah edinmenin Kur'an'da açılımı" başlığı altında zikredilen ayetler cevap verdi. Bu ayetlere göre Allah'ı cc ilah edinmek; yalnızca O'na kulluk etmek, hiçbir şeyi O'na ortak koşmamak, O'nun dışında ibadet edilen tağutlara karşı çıkmaktır. Allah'ı ilah edinmek; O'nun tüm eksiklerden münezzeh, ortaksız, yeri ve gökleri idare eden, her şeyin hükmüne ve takdirine boyun eğdiği, izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceği, yerde ve gökte olan her şeyin O'nun ilmine tâbi olduğu, yer, gök ve içindekileri tek koruyanın O olduğunu kabul etmektir. Allah'ı ilah edinmek; Allah'a cc ve O'nun hükümlerine mutlak teslimiyettir. Mülkün O'na ait olduğuna inanmak ve mülkünde tek söz sahibi olanın O olduğunu ikrardır. Allah'ı cc ilah edinmek; O'nu her işte vekil kabul edip O'na güvenmek, rahatlık ve sıkıntı anında yalnızca O'na dua etmek, fayda ve zararın O'nun elinde olduğuna inanmak, namazı, kurbanı, hayatı ve ölümü O'na has kılmaktır. Allah'ı cc ilah edinmek, O'nun kullarına yakın olduğunu, O'na ulaşmak için aracıya ihtiyaç olmadığını, kullarına sevgi ve merhameti nedeniyle elçiler yolladığını, dinin tek kaynağının vahiy ve onu açıklayan elçiler olduğunu kabul etmektir. Müstekbir tağutları korkutan işte bu açılımdır. Çünkü "La ilahe illallah", kandırılarak sömürülen toplumu uyandırır; müstekbirlere hakkın karşı konulmaz delilleri karşısında söyleyecek söz bırakmaz. Şöyle ki; tarih boyunca toplumu yönetenler azınlık bir zümredir. Genelde seçkin ! aileler şeklinde örgütlenen bu zümre, toplumu parçalayarak sömürür. Dini parçalar[57] Yaratan Allah'ı göklere hapseder. Yeryüzüne gökteki Allah adına iş yapan; dilekleri O'na ulaştıran ve insanları ilgilendiren her işte O'na niyabet eden tanrılar atar. Bu tanrılar görmeyen, duymayan, konuşamayan varlıklardır. Bazen bir put, bazen bir anıt, bazen bir kabir/türbe… Allah'a niyabet ederler. Bu tanrılar/sahte ilahlar adına konuşan kimdir? Onları tanrı olarak atayanlar, yani seçkinler. Nedendir bilinmez, bu tanrılar hep seçkinlerin menfaatine konuşur. Bu seçkinler yeryüzünde Allah'ın gölgesidir. Onların sayesinde siyasi birlik ve dirlik sağlanmaktadır. Hepimiz kayıtsız şartsız onlara itaat etmeli, onları desteklemeliyiz. Bu seçkinler, Allah'ın yanında çok değerlidir, onların yüzü suyu hürmetine rızıklanıyor ve ilahi lütuflara mazhar oluyoruz. Öyleyse onların kapısına köle ve hizmetkâr olmalı, ölünün ğassala teslimiyeti gibi onlara teslim olmalıyız. Toplumu parçalarlar[58] Biri Türk'tür biri Kürt. Biri zengindir biri fakir. Biri şu futbol takımındandır biri diğerinden. Biri solcudur öteki sağcı. Biri şehirlidir beriki köylü… Toplumu her alanda gruplara böler ve gruplar arasındaki farklılığı kitle iletişim araçlarıyla düşmanlığa çevirirler. Kitle iletişim araçları yeterli olmuyorsa özel birimler kurulur Jitem olur, Özel Harp Dairesi olur … planlama teşkilatı olur. Provakosyonlarla toplumu birbirine kırdırırlar. İnsanı kendi içinde parçalarlar[59] Gündelik sıradan işlerinde dahi insan keşmekeş içinde kalır. İnsan giyinecektir; modanın istediği farklıdır, insanın kendine yakıştırdığı farklı, maddi durumunun el verdiği ise tüm bunlardan farklı. Dizilerde izlediği farklıdır, yaşadığı muhitin örf ve geleneği farklı. Siyasi bir gelişme hakkında fikir edinmek ister. Gazeteler, TV'ler, sosyal medya… her kafadan bir ses çıkmaktadır. İnsan neye inanacağını şaşırır. Dini, toplumsal yapısı ve kendi iç dünyası parçalanmış bir insan, her türlü yönlendirmeye, sömürüye ve kullanıma açıktır. La ilahe illallah; Allah'ı birlemek, hayatın merkezine O'nu cc yerleştirmektir. La ilahe illallah; sömürenlerin parçaladığı ne varsa, Allah'ın isteği doğrultusunda birleştirmek, kula kulluğun tüm sebeplerini izale etmektir. "La ilahe illallah" diyen insanın yaşama gayesi bellidir, ne için ölmesi gerektiğini bilir, doğrunun ölçüsünü öğrenmiştir. Böyle bir insan sömürüye kapalıdır. Kim ne derse desin onun dönüp hükmünü soracağı merci tek ilah olan Allah'tır. Hak İlahtan Sapma Şirk ve Tağut Allah cc insanları tevhid üzere yaratmıştır. Bu yaratmaya fıtrat diyoruz. Zamanla insanlar hak ve tek ilah gerçeğinden sapmış yüce Allah'a ortak koşmuşlardır. Vahye göre bu sapışın adı "şirk"tir. Allah'a şirk/ortak koşulan varlıklar ise sahte ilahlar yani tağutlardır. Biz, tevhidin tarihini biliyoruz. Tevhid, ilk insanla başlamıştır, kıyamete kadar da var olacaktır. Ancak şirkin başlangıç tarihini bilmiyoruz. Fakat ilk şirkin hangi meselede zuhur ettiğini şer'i naslar aracılığıyla biliyoruz. Bir kudsi hadiste şöyle buyrulur "Ben, kullarımın tamamını hanif muvahhid olarak yarattım. Sonra onlara şeytanlar geldi ve onları dinlerinden saptırdılar. Şeytan, kullarıma helal kıldığımı onlara haram kıldı. Hakkında hiçbir delil indirmediğim şeyleri bana ortak/şirk koşmalarını emretti…" [60] Demek ki şirk iki konuda açığa çıkmıştır a. Allah'ın cc helal kıldıklarını haram kılma b. Allah'a yapılması gereken dua, tavaf, kurban, oruç gibi ibadetleri Allah'tan başka varlıklara yapma. İlki hüküm şirkidir. Eşyada neyin helal haram olacağı, neyin yapılır yapılamaz olduğu, sınırları ve yasaları Allah'ın cc değil insanın belirlemesidir. Oysa yaratan Allah'tır, mülk O'na aittir; yarattığı mülkünde hükmetmek, yasalar ve sınırlar belirlemek O'nun hakkıdır. "Yaratmak da emretmek de Allah'a aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir." [61] "Ey zindan arkadaşlarım! Hiç düşündünüz mü? Birbirinden ayrı, darmadağınık rabler mi daha hayırlıdır, yoksa zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan El-Vahid ve her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen El-Kahhar olan Allah mı? Sizin O'nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, ancak sizin ve babalarınızın koyduğu, Allah'ın hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlerdir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." [62] "Yoksa, Allah'ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? Şayet azaplarının kıyamete erteleneceğine dair kesin söz olmasaydı elbette, aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zalimlere can yakıcı bir azap vardır." [63] Şirk ve tuğyanın başlangıcında, insanlar belli şeylere hüküm veriyor, Allah'ın helal kıldıklarına haram diyorlardı. "Ve zanlarınca 'İlahlarımıza ayırdığımız hayvanlar ve ekin dokunulmazdır. Onları dilediğimizden başkası yiyemez. Birtakım hayvanların da sırtları haram kılınmıştır. Kimse onlara binemez.' dediler. Birtakım hayvanlar da vardır ki-Allah'a iftira ederek- onları boğazlarken Allah'ın adını anmazlar. İftiralarından ötürü Allah onları cezalandıracaktır. Ve yine dediler ki 'İlahlarımıza ayırdığımız bu hayvanların karınlarında olan canlı doğarsa yalnızca erkeklerimize aittir. Kadınlarımıza onları yemek haramdır. Şayet ölü olarak doğarsa, onlar kadın ve erkekler onda ortaktırlar.' Allah, 'bu helal', 'şu haram' diye yaptıkları yakıştırmaların cezasını verecektir. Şüphesiz Allah hüküm ve hikmet sahibi Hakim, her şeyi bilen Alîm'dir." [64] Bugün ise insanlar, hayatın her alanına hükmeden yasalar yapıyorlar. Allah'ın cc haramlarına helal, helallerine haram diyorlar. Onun emrettiklerini yasaklıyor, yasakladıklarını kanuni güvence altına alıyorlar. İkincisi ise ibadet/nusuk şirkidir. İnsanın Allah'a iftira ederek O'nun cc ulaşılmaz olduğunu söylemesi[65], O'nu yaratılmış kral ve şirket yöneticilerine kıyas ederek O'na ulaşmak için aracıya ihtiyaç olduğunu iddia etmesi[66] neticesinde şirk koşmasıdır. "Dikkat edin! Halis olan din Allah'ındır. O'nun dışında veliler edinenler derler ki 'Bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.' Allah ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayet etmez." [67] Böylece insan fayda ve zararı aracı kıldığı varlıklardan bekler; onların muhaliflerini çarptığına inanır, sıkıntı anında onlara dua eder, onlardan tevbe alır, onların kâinatı gözettiğine inanır… Ekininden ve hayvanlarından onlara pay ayırır. Elde ettiği nimetin onların yüzü suyu hürmetine olduğunu söyler, nimetin asıl sahibini unutur. Allah birlendiğinde rahatsız olur, onlar anıldığında mutlu olur.[68] Müşrikler, tevhide davet edildiklerinde ilginç bir cevap veriyorlardı "Şirk koşanlar dediler ki 'Şayet Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız, O'nun dışındaki hiçbir varlığa ibadet etmez ve O'nun belirlediği haramlar dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık.' Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resûllerin apaçık bir tebliğden başka görevi mi var?" [69] Bu cevap, resûllerin neye itiraz ettiğini ve "La ilahe illallah" kelimesinin hayatlarında neye tekabül ettiğini çok iyi bildiklerini gösterir. Kendilerinin ve babalarının Allah'ın dışında varlıklara ibadet ettiğini, O'nun cc helallerini haram saydıklarını itiraf etmiş oluyorlardı. Dilleri Allah'a iftira etmeye alışmış müşrikler, bu durumu "Allah'ın dilemesi" kabul ediyor, bir defa daha Allah'a iftirada bulunmuş oluyorlardı. Evet, bugün de benzer bir durum yaşanmaktadır. Tek ilah gerçeğinden sapma, ibadet ve siyaset/hâkimiyet alanında kendini göstermiştir. Bugün "La ilahe illallah" dediğimizde dün anlaşılan şey anlaşılmalıdır İnsanların tek İlah ile aralarına koydukları aracı tağutları ve hayata hükmetme iddiasında olan siyasi tağutları reddeden bir kelime! Dün, insanlık koyu bir cahiliyye içindeydi. Şirk ve tuğyan insanı Allah'a cc kul kılan tüm değerleri yerle bir etmişti. İnsanlık, içinde bulundukları karanlıktan kendilerini çıkaracak bir ışığa ve insanı Rabbine ulaştıracak bir rahmete muhtaçtı. La ilahe illallah davetiyle insan, onu kula kulluktan kurtaran hidayet yolunu buldu. Bugün insanlık, geçmiş cahiliyeden çok daha koyu ve karanlık bir cahiliye yaşamaktadır. Dünyanın dört bir yanında, dünya nüfusunun üçte biri "La ilahe illallah" demektedir. Ancak "La ilahe illallah" anlamını yitirmiş, şartları unutulmuş, hayat içinde neye tekabül ettiği bilinmemektedir. Bugün, risalet davasına mirasçı olan muvahhidler, La ilahe illallah'ı tüm açıklığıyla ortaya koymalıdır. İnsanları tek İlah'a davet ederken; sözü müstakim kılmalı, mücrimlerin yolu apaçık anlaşılacak şekilde bu kelime anlatılmalıdır. Halis Bayancuk Ebu Hanzala Silivri 9 No'lu Kapalı Cezaevi, Silivri/İstanbul [1] .Camid Başka bir kelimeden türemeyen ve çekimi yapılamayan kelimelere denmektedir. Müştak Başka bir kökten türetilmiş kelimler için kullanılır. [2] .Lisanu'l Arab, Mufredatu'l Kur'an, Mu'cem Mekayisu'l Luğa, "İlah" maddesi [3] .21/Enbiya, 25 [4] .43/Zuhruf, 45 [5] .Mufredatu'l Kur'an, Lisanu'l Arab, "İlah" maddesi [6] .19/Meryem, 81-82 [7] .21/Enbiya, 25 [8] .43/Zuhruf, 45 [9] .21/Enbiya, 22 [10] .23/Müminun, 91 [11 .28/Kasas, 71-72 [12] .27/Neml, 59-64 [13] .7/A'raf, 171-173 [14] .30/Rum, 30 [15] .6/En'am, 63-64 [16] .29/Ankebut, 65 [17] .30/Rum, 42 [18] .7/A'raf, 179 [19] .12/Yusuf, 105 [20] .59/Haşr, 19 [21] .2/Bakara, 163 [22] .2/Bakara, 255 [23] .2/Bakara, 256 [24] .3/Âl-i İmran, 18 [25] .3/Âl-i İmran, 64 [26] .4/Nisa, 87 [27] .4/Nisa, 171 [28] .5/Maide, 73 [29] .6/En'am, 19 [30] .6/En'am, 102 [31] .6/En'am, 106 [32] .6/En'am, 161-163 [33] .9/Tevbe, 31 [34] .13/Rad, 30 [35] .16/Nahl, 51-52 [36] .18/Kehf, 110 [37] .20/Taha, 8 [38] .20/Taha, 14 [39 .20/Taha, 98 [40] .21/Enbiya, 108 [41] .22/Hac, 34 [42] .28/Kasas, 70 [43 .28/Kasas, 88 [44 .35/Fatır, 3 [45] .39/Zümer, 6 [46] .40/Gafir, 65 [47 .43/Zuhruf, 84 [48] .44/Duhan, 8 [49] .47/Muhammed, 19 [50] .59/Haşr, 22-24 [51] .64/Teğabun, 13 [52] .73/Müzzemmil, 9 [53] .26/Şuara, 116 [54] .7/A'raf, 88 [55] .19/Meryem, 46 [56] .38/Sad, 5-6 [57] ."Dinlerini parça parça edip, kendileri de grup grup olanlar var ya; senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra Allah yaptıklarını onlara haber verecektir." 6/En'am, 159 [58] ."Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde üstünlük tasladı. Oranın halkını gruplara ayırıp onlardan bir bölümünü mustazaflaştırıyor/güçsüzleştiriyor, erkek çocuklarını boğazlayıp, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı." 28/Kasas, 4 [59] ."Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayan ve şirkin her türlüsünü terk eden hanifler olarak bunları yapın. Kim de Allah'a şirk koşarsa gökten yere çakılan, havada kuşların kendisini parça parça kaptığı veya rüzgârın ıssız, uzak bir yere savurduğu kimse gibidir." 22/Hac, 31 [60] .Müslim, 2865 [61] .7/A'raf, 54 [62] .12/Yusuf, 39-40 [63 .42/Şura, 21 [64] .6/En'am, 138-139 [65] ."Kullarım sana, benden soracak olurlarsa şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan rüşt ehlinden olsunlar." 2/Bakara, 186 [66] ."Allah'a örnekler vermeye kalkmayın. Allah bilir, siz bilmezsiniz." 16/Nahl, 74 Hiçbir şey Allah'ın dengi, misli, benzeri ya da yakını olamayacağından, Allah'ın varlığı ve birliğine dair verilecek örnekler konusunda titiz olunmalıdır. Şanını, azametini, celal ve izzetini en iyi O bildiğinden, kendisiyle alakalı örnekleri yalnızca Allah verebilir. İnsanlar da bu örneklerle yetinirler. Müşrikler, Allah'ı bazı varlıklara benzetir, bu kıyas sonucunda birtakım neticeler elde ederlerdi. Mesela, hiçbir yöneticinin yardımcı, ortak ve vezir olmadan sağlıklı yönetip idare edemeyeceği örneğinden yola çıkarak, Allah'a yardım eden, O'nun adına kâinatta tasarruf eden yardımcılar ve ortaklar olması gerektiği sonucuna ulaşırlardı. Bir krala veya şirket müdürüne aracısız ulaşılamayacağı örneğinden yola çıkarak insanları Allah'a ulaştırdığına inandıkları vasıtalar edinir "Bunlar Allah katıdaki şefaatçilerimiz bk. 10/Yunus, 18 ve bizi Allah'a yakınlaştıran bk. 39/ Zümer, 3 vesilelerimiz." derlerdi. [67] .39/Zümer, 3 [68] .Bk. 5/Maide, 76; 11/Hud, 54; 46/Ahkaf, 5-6; 6/En'am, 135; 16/Nahl, 83; 39/Zümer, 45. [69] .16/Nahl, 35 ışid'li kardeşlerimizin facebook'taki "studied" kısmına yazdıkları muhteşem cümle. ulan biz de hala yok hayat okulu, yok oxford university d, yok okumadım panpa durumumuz yoktu filan yazalım. ben de bunu yazarım hafız bundan sonra. feci qarizma duruyor açıkçası. ışid sempatizanı olmanın şartlarından biri bunu facebook profiline bir şekilde düşmanı 1400 sene öncesinde yerine saman taşımak. tağut kavramını ve tevhid dini olan islam'da bu konun önemini bilmeyenlerin anyalamayacağı ama salih müslümanlar için olmazsa olmaz bir reddetmeyen müslüman olamaz. reddedilmediği sürece iman dairesine girilmesinin mümkün olmadığı islami terim ve rasüllerin ortak daveti tağutun reddi ile bilrlikte tevhidin ibadette ve hüküm, kanun ve yasa koymada birlemek ilahe illallah'ın manası bunu ilahe illallah'ın manasını bilmeden sadece dille ikrar etmek kişiyi iman dairesine ikrardan sonra kalple tasdik ve azalar ile gerçekleştirmek sahih bir iman için olmazsa olmaz kelimesinin lügat ve ıstılah anlamı;tağut sözlükte haddi aşmak, azmak, belirlenmiş sınırı geçmek, gibi anlamlara gelir. ıstılahta ise, allah’ın dışında ya da allah ile beraber kendisine ibadet ve itaat edilen, onun hükümlerini tanımayan ve insanları allah’ın dininden uzaklaştıran tüm varlıklardır. şimdi âlimlerin “tağut” kelimesini nasıl izah ettiğine bir göz kayyım der ki“tağut, ibadet edilen, tabi olunan veyahut da itaat olunan olsun, kulun haddini aşmasına vesile olan her şeydir. her kavmin tağutu, allah ve rasülü dışında onun hükmüne başvurdukları, allah’ı bırakıp ibadet ettikleri, basiretsizce allah’ın dışında tabii oldukları veyahut da allah’tan başka itaat ettikleri kimselerdir. kim rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in getirdiğinin dışında bir şeyin hükmüne başvurur veya o şeyle hüküm veririse, tağut ile hükmetmiş ya da tağuta muhakeme olmuş demektir.”75şeyhu’l islâm ibn-i teymiyye der ki“allah’a isyanı gerektiren hususlarda, hidayet ve hak dine uymamakta, kendisine itaat olunan her şey tağuttur. işte allah’ın kitabından başkası ile hükmeden ve bu maksatla hükmüne başvurulan kimseye tağut adının verilişi bundan dolayıdır.”76imam taberi şöyle der“bana göre tağuta verilecek en doğru mana; allah’a karşı haddini aşan ve allah’tan başka kendisine zorla veya gönüllü olarak itaat edip bağlanılarak ibadet edilendir. kendisine ibadet edilen bu varlık bir insan olabileceği gibi şeytan, put veya herhangi bir şey de olabilir.”77abdurrahman el- batın şöyle der“tağut; allah’tan başka ibadet edilenlerin, sapıklıkta öncü olanların ve batıla çağıran ve onu iyi gösterenlerin hepsidir. allah ve rasülüne zıt olan hükümlerle insanlar arasında hüküm verenler, kâhin ve sihirbazlar, sapık ve yalan hikâyeler uydurarak insanları mezarlara ibadet etmeye çağıran mezar bekçileri, hizmetçileri ve koruyucuları aynı şekilde birer tağuttur. bu tağutların asıl ve en büyüğü ise şeytandır. şeytan en büyük tağuttur.”78şeyh muhammed el-fıki der ki“islam şeriatına muhalif kanunlarla hükmetmek, insanın kan, mal ve ırzları konusunda hüküm vermek için konulan bütün kanunlar, allah’ın şeriatı olan hadleri kaldıran, faizin zinanın ve içkinin haramlığını iptal eden bütün beşeri kanunlar tağut kavramına girerler. zaten böyle kanunların her biri başlı başına birer tağuttur.”79abdülaziz b. baz da şu yorumu yapar“selef’in tağut hakkındaki sözlerinden şu anlaşılmaktadır kulu, allah’a kulluktan, dinde ihlâslı olmaktan, allah ve rasulüne itaat etmekten alıkoyan ve çeviren her şey tağuttur. bunun böyle oluşunda ister cin şeytanlarının, ister insan şeytanlarının, ister ağacın, ister taşın, isterse başka bir şeyin müdahalesi olsun değişmez. insanlara şanlar, şerefler, mallar hakkında hüküm vermek, faiz, zina, içki içilmesi gibi benzer şeyleri serbest bırakmak, allah’ın şeriatını kaldırmak için ortaya çıkarılan islam’a yabancı kanunlarla hükmetmek gibi durumlarda tağut kavramına girmektedir. bu kanunları koyanları, tasdik edip kabul edenlerde tağutturlar. kasıtlı veya kasıtsız, rasulullah’ın getirdiği hak dinden insanları çevirmek için insan aklının koymuş olduğu bütün yazılar ve onları icat edenler de tağutturlar.”80abdulmun’im mustafa bu nakillerden sonra şöyle der“tağut ibadetle ilgili en basit meselelerde bile olsa, allah dışında rızası sebebiyle kendisine ibadet edilendir. sevgi, dostluk, düşmanlık, itaat, bağlanma, muhakeme olma, dua, korku, adak, namaz ve ulûhiyetle alakalı her hangi bir konuda kendisine ibadet edilen allah dışındaki her varlık tağuttur. allah’ın şeriatına muhalif olan bütün kanun ve şeriatların her biri birer tağuttur. küfür, fesat ve sapıklıkta öncü olan herkes birer tağuttur.”81tağutların adet ve sayısının sınırlandırılması mümkün olmamakla birlikte islâm âlimleri tağutu beş ana başlık altında incelemiştir. şimdi sırasıyla bunları tağutların en büyüğü hiç şüphesiz ki şeytandır. o, yeryüzünde işlenen tüm cürümlerin, günahların ve tuğyanın asıl müsebbibidir. insanları allah’a ibadetten alıkoyduğu ve onları saptırdığı için tüm tağutların elebaşı konumundadır. o, kıyamet gününe kadar insanları saptırmak ve doğru yoldan uzaklaştırmak için yemin etmiştir.“iblis dedi ki “beni azgınlığa ittiğin için and içerim ki bende senin doğru yolunda onlara engel olacağım. sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. böylece çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” a’raf/16-17bu özelliklerden dolayı selefden birçok müfessir şeytanı “tağut” diye nitelendirmiş ve onun en büyük tağut olduğunu beyan değinmeden geçemeyeceğim çok önemli bir nokta var. birçok meal çalışması yapan mütercimlerin farkında olarak veya olmayarak tağut kelimesini sadece “şeytan” olarak tercüme etmektedir. bu, çok vahim sonuçlara sebep olabilecek bariz bir hatadır. çünkü böylesi bir tercümeden meal okuyan insanın aklına “tağut” denilince hemen “şeytan” gelecek ve tağut kelimesinin kapsamına girdiği halde sırf bu yanlış tercümeden ötürü birçok tağut, o kişinin benliğinde tağut olmaktan çıkacaktır. bu hatanın giderilmesi için şu önemli açıklamayı yapmakta yarar âlimleri ?????? ??????? ??? ??? ?????? ?????? “ihtilafu’l esmâ yedüllü ala ihtilafi’l-ma’nâ” yani “isimlerin farklı olması, mananın da farklı olduğunu gösterir” kaidesi ile bu tür yanlışlıkların önüne set çekmişlerdir. bu kaidenin tefsir yaparken veya herhangi bir tercüme işi ile uğraşırken çok önemli bir yeri vardır. yukarıda değindiğimiz hata aslında bu kaidenin tatbik edilmemesinden kaynaklanmaktadır. tağut lafzını sırf şeytan’ olarak tercüme edenler bu kaideyi göz ardı etmemiş olsalardı, insanların yanlış anlamalarına sebep olmazlardı. hâlbuki şeytan’ ayrı bir lafız, tağut’ ayrı bir lafızdır. bu iki ismin farklı lafızlarla gelmesi manalarının da ayrı olmasını gerektirir. elbette ki şeytan’ tağuttur. ama tağut sadece şeytan’ değildir. eğer böyle olmuş olsaydı allah teâlâ’nın içerisinde tağut’ lafzı geçen ayetlerde tağut’ yerine şeytan’ kelimesini kullanması gerekmez miydi? üstelik nisa suresinde “iman edenler allah yolunda, kâfir olanlarda tağut yolunda savaşırlar. o halde şeytanın destekçileri ile savaşın. şüphe yok ki şeytanın hilesi pek zayıftır” nisa/76 buyurarak, tağut ile şeytan kelimelerini aynı ayet içerisinde kullanmıştır. bu da göstermektedir ki “şeytan” ile “tağut” farklı farklı şeylerdir. son olarak diyoruz ki her şeytan bir tağuttur, ama her tağut şeytan değildir. bu ayırıma dikkat etmek gerekir; çünkü birçok insan bu konuda yanılgıya sahabe ve tabiinden bazıları “tağut” kelimesinin “sihirbaz” anlamına geldiğini söylemiştir. sihirbazlar hakkı gizleyerek batılı insanlara süslü göstermektedirler. büyülerinin gerçekleşebilmesi için kendilerine gelen insanlara allah’tan başkası adına kurban kesmelerini veya içerisinde birçok şirk sözü bulunan birçok muska vb. şeyleri boyunlarına asmalarını emrederler ve böylece insanların akideleri ile oynarlar. bu tür gerekçelerden dolayı onlar için “tağut” ismi verilmiştir. cumhur-u ulemaya göre sihir yapan insanlar küfre girer ve gaybı ve insanların idrakinin dışındaki bir takım işleri bildiğini iddia eden kimselere “kâhin” denir. bunlar kimi zaman gelecekten haber veririler kimi zamanda kaybolmuş eşyaların yerlerini söylerler. bunuda, gökyüzünden kulak hırsızlığı yapan şeytanlardan öğrenirler. böylesi bir iş kesinlikle insanı dinden çıkarır. çünkü gaybı ve geleceği bilmek yalnız allah teâlâ’ya mahsustur. alah’ın bilebileceği bir şeyi kendinde görmek insanı şirke sokar. bu nedenle birçok âlim “tağut” kelimesini “kâhin” olarak bunlarda allah’ın dışında ibadet edilen varlık oldukları için “tağut” kavramı içinde şeriatına aykırı kanun koyanlar tağut ismini hak edenlerden birisi de bunlardır. çünkü bunlar allah’ın göndermiş olduğu kitabı bir tarafa atarak kendi heva ve heveslerinden kanunlar yapmakta ve bu suretle haddi aşmaktadırlar. insanoğlu, kanun icat etmek ve yasa yapmak için yaratılmamıştır. onun tekbir yaratılış gayesi vardır; o da allah’ın kendisi için göndermiş olduğu kanunları uygulamak sureti ile rabbine ibadet etmesidir. bu vazifeyi unutarak allah’ın üstlenmiş olduğu bir işi ele almak isteyenler, onun belirlediği sınırları çiğnemiş olurlar. bu ise onların “tağut” vasfını almaları için yeterli bir birde allah’ın serbest’ dediğine yasak’, yasak’ dediğine de serbest’ diyenler var ya, işte onlar küfürde ilerlemiş ve allah’a isyanda zirveye çıkmış insanlardır. böyleleri tağut olmanın yanı sıra allah’ın haklarına el koymaya yeltendikleri için aynı zamanda gâsıp gaspçı tırlar. her insanın böylelerine karşı teyakkuzda olması ve heves, vatan ve milliyetçilik, ırkçılık, demokrasi allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler ve anayasaları kur’an olmayan meclisler de çağımız âlimlerinin “tağut” olarak nitelendirdikleri şeylerdendir. tüm bunlardan sakınmak tanımlardan sonra şu soruları kendimize soralımgünümüzde toplumun geneli açısından düşünüldüğünde, kendisine ibadet edilen mabud kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kendisine itaat edilen kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kullar için yasa ve kanunlar belirleyen kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kendisi için dostlukta ve düşmanlıkta bulunulan kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kendisine sevgi ve korku duyulan kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?insanlar, değerlerini, kanunlarını ve ilkelerini kimden almaktadır? allah teâlâ’dan mı, yoksa tağuttan mı?insanlar kime muhakeme oluyorlar, tartışma ve davalarını kime götürüyorlar? allah teâlâ’ya mı, yoksa tağuta mı?insanların birçoğu tarafından itiraf edilmese de, yukarıdaki soruların cevabı; “tağut” olarak karşımıza çıkıyorsa, insanlar ile bu dinin hakikati arasındaki uçurumun büyüklüğünü ve yine âlimler ve ilmiyle amel eden davetçilerin omuzlarındaki emanetin ağırlığını, ümmet ve dinleri açısından üzerlerine düşen görevlerin neler olduğunu idrak etmiş oluruz. seyyid kutup rahimehullah şöyle der“bugün yeryüzünde bu dinin problemi; allah’ın ulûhiyet sınırına tecavüz eden, o’nun sultasını gasp etmeye çalışan, insanların canı, malı, nesli üzerinde emir ve yasaklar koyan ve kendinde bunu yapma cesareti bulan tağutların işbaşında olmasıdır. işte kur’an tüm gerçekliğiyle konuya değiniyor ve meselenin ulûhiyet ve ubudiyet meselesiyle bağlantılı olduğunu ve meselenin bir iman-küfür, islam-cahiliyye meselesi olduğunu dile getiriyor…”eğer ki, nebi ve resullerin yaptıkları gibi, bizler de kavimlerimize karşı davete “allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının” esası ile başlamış olsaydık ve allah’a kavuşuncaya ya da insanlardan açık, doğru ve sadık bir karşılık alıncaya kadar bu davetten geri durmamış olsaydık, doğrudan sapmış kelimesinin anlam ve muhtevasını öğrendikten sonra, tağutu reddetmenin lâ ilâhe illallâh’ın şartlarından birisi olduğunun delillerine müslim’in sahih olarak rivayet ettiği bir hadiste efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur“kim lâ ilâhe illallâh’ der ve allah’ın dışında ibadet edilen şeyleri reddederse, malı ve canı haram olmuş olur.”83rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “allah’ın dışında ibadet edilen şeyleri reddederse” sözü, tağutu reddetmek anlamına gelir. bu da tağutu reddetmenin lâ ilâhe illallâh’ın şartlarından birisi olduğunu ki “zaten kelime-i tevhidin birinci kısmı olan “la ilahe” sözü tağutu inkâr etmeyi ifade etmektedir. acaba hadis-i şerifte neden tekrar olarak tağutların inkâr edilmesine atıf yapılmıştır? bu soruya şu şekilde cevap veririz. hadis-i şerifte tağutların inkâr edilmesinin tekrar olarak zikredilmesi, bu işin ciddiyetini ortaya koymak içindir. zira kişi tağutu inkâr etmeden iman etmiş olmaz. kişinin mü’min olabilmesi için bu şartı yerine getirmesi şerifte kişinin malının ve canının korunması allah’ın dışında ibadet ve itaat edilen tağutların inkâr edilmesine bağlanmıştır. hadiste yer alan bu ifade tağutu inkâr etmeyen birisinin lâ ilâhe illallâh cümlesini ölene kadar dilinden düşürmese bile mü’min olamayacağına işaret etmektedir. çünkü kişinin malının ve canının haram olması ancak iman ile mümkündür. adam lâ ilâhe illallâh deyip sonrada tağutlara itaat ettiğinde, sanki iki zıt şeyi bir anda yapmış oluyor. hem tağutları reddediyorum’ diyor, hem de onlara itaat ediyor. böyle birisi “ben aynı anda hem gece hem gündüz yaşıyorum” diyen birisi inkâr etmenin lâ ilâhe illallâh’ın şartlarından birisi olduğunun başka bir delilide rabbimizin şu ayetidir“dinde hiç bir zorlama yoktur. gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. artık her kim tağutu red ve inkâr eder ve allah’a iman ederse o, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa urve-i vüskaya tutunmuş olur. allah işitendir, bilendir.” bakara/256allah teâlâ bu ayeti kerimede tağutu inkâr etmeyi bizlere emretmiştir. tağutu inkâr etmeksizin gerçekleştirilen bir iman asla makbul kerime de yer alan “kim tağutu red ve inkâr eder ve allah’a iman ederse” cümlesi gerçektende dikkate şâyandır. allah’a imandan önce tağutun reddinin zikredilmiş olması, tağut inkâr edilmeksizin iddia edilen imanın boş bir lakırdıdan ibaret olduğunu göstermek içindir. tefsiru’l-hazinde şöyle denilir“bu ayet-i kerimede kâfir birisinin imandan önce küfre tevbe ederek küfürden uzaklaşmasının, sonrada allah’a iman etmesinin gerekli olduğuna bir işaret vardır. kim böyle yaparsa imanı sahih olur…”84yani allah’a iman etmeden önce tağutların red ve inkâr edilmesi gerekmektedir. elmalılı hamdi yazır, bu ayetin lâ ilâhe illallâh cümlesinin bir tefsiri niteliğinde olduğunu şu önemli ifadeleri ile dile getirir“mümin muvahhid olmak için allah’a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır. ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamaya azmeylemektir. bu suretle “kim tağutu inkâr edipte allah’a iman ederse” ayeti “lâ ilâhe illallâh” kelime-i tevhidinin bir tefsiri demektir.”85ayet-i kerimede tağutu inkâr etmenin allah’a imandan önce zikredilmesinde bir takım hikmetler vardır. bu hikmetler şöyle özetlenmiştirtağutu red meselesinin küçük görülüp de ihmal edilmemesini, tağutu reddetmenin çok önemli bir asıl olduğunu, bunun dışındaki asıl ve teferruatların ise ona bağlı olduğunu belirtmek önce tağutun reddinin gerekli olduğunu bildirmek içindir. çünkü kişi tağutu reddetmeden önce iman ederse bu iman, tağutu red veya şirki terk edinceye kadar sahibine hiç bir fayda iman ile tağuta iman, bir kulun kalbinde bir an bile olsa asla bir arada bulunamaz. çünkü birisine iman, diğerine iman etmeye zıddır. bunlardan birisine iman edilirse diğeri reddedilmiş olur. çünkü iman ile küfür bir kalpte asla bir arada göre, ya tağutu reddettikten sonra iman edilir ya da tağuta iman ederek allah reddedilir. tağuta iman ile allah’a imanın bir kulun kalbinde aynı anda bir arada bulunmasını düşünmek, bir şeyin zıddıyla birlikte aynı anda var olduğunu düşünmek demektir. bu ise urve-i vüskâ sağlam kulp’dan kasıt nedir?müfessirler, ayet-i kerimede geçen “el-urvetü’l vüska” kelimesini bir kaç şekilde anlamlandırmışlardır. mücahit bunun “iman” anlamına geldiğini söylemiştir. suddi “islam” manasındadır, derken, said b. cübeyr ve dahhak “lâ ilâhe illallâh” anlamında olduğunu söylemiştir. enes b. malik’den bunun “kur’an” manasında olduğu rivayet edilmiştir. ibn-i kesir, bu görüşlerin hepsini naklettikten sonra şöyle der“bu görüşlerin hepsi sahihtir; aralarında herhangi bir çelişki söz konusu değildir.”87önemli bir açıklamaallah’ın dışında ibadet edilen bir varlığın tağut olarak isimlendirilebilmesi için mutlaka kendisine yapılan ibadete rıza gösterilmesi ve bu işten memnun olması şarttır. eğer kendisine yapılan ibadete rıza gösterilmiyorsa o zaman tağut olarak isimlendirilemez. birçok insan hz. isa’ya, hz. uzeyr’e veya allah’ın salih kullarına ibadet etmektedir. her ne kadar onlara ibadet eden insanlar kâfir olmuş olsa da, kendilerine ibadet edilen bu salih zatlar, yapılan ibadetten razı olmadıkları için “tağut” olarak isimlendirilemezler. bu şart çok önemlidir. buna dikkat i’lamu’l-muvakkıîn, 1/ mecmuu’l-fetâva, 28/ tefsiru’t-taberi, 3/ ed-dürerü’s-seniyye, 2/ fethu’l-mecid, sf. sf. et-tağut, sf. müslümanların birliğini sağlayacak olan temel esaslar, abdu’l mun’im mustafa, sf. 35, müslim, kitabu’l iman, lübabu’t-te’vil fî meâni’t-tenzil, 1/351; daru’l-kütübi’l-ilmiyye hak dîni kur’an dili, 2/ bkz. “et-tağut”, abdu’lmun’im mustafa, sf. 61, tefsiru’l-kur’ani’l-azim, 1/418. daru’l-fayhâ baskısı."kanun koyma selâhiyyeti ancak allah'a ait dir"teşri kanun koyma imani bir doğrudan doğruya akide ile ilgilidir. işte bu sebeble bu meselenin allah’a iman konusunda ele alınması şakir, allah’ın şeriatinden olan, hırsıza verilen ceza hakkında şöyle diyor“hırsıza verilen el kesme cezası biz müslümanlar için akidenin ve imanın temelindendir. islam şeriatinin koyduğu el kesme cezasını inkar eden veya bunun yerine başka bir ceza isteyen ve üstelik müslüman olduklarını iddia eden bu kimselere soralım“siz allah’a ve bu kainatı o’nun yarattığına inanıyor musunuz?”“evet” diyeceklerdir.“allah’ın geçmişte olanları ve gelecekte olacakları bildiğine inanıyor musunuz?” “evet” diyeceklerdir.“allah’ın bizi ve bize zarar verecek şey ile bize fayda verecek şeyi bizden daha iyi bildiğine inanıyor musunuz?” “evet” diyeceklerdir.“allah’ın muhammed doğru yolu göstermek ve hak dini tebliğ etmek için gönderdiğine, ona kur’an’ı indirdiğine inanıyor musunuz?” “evet” diyeceklerdir.“kur’an’ın hem din, hem de dünya işlerinde bir rehber, bir yol gösterici olarak gönderildiğine de inanıyor musunuz?” buna da “evet” diyeceklerdir. bu sorulara “evet” cevabını veren sizler! sizlerin bu cevabınız allah’ın hükmünden başka bir hüküm istemenizle tezat teşkil etmektedir ve sizlerin müslümanlık iddianıza zıttır. müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bu soruları “hayır” şeklinde cevaplandıranlara gelince; onların kafir olduklarına hükmederiz. alim olsun, cahil olsun, kültürlü olsun, okumamış olsun her müslüman yukarıdaki soruları “hayır” şeklinde cevaplandıranın mürtedleştiğini, küfrün uçurumuna yuvarlandığını kesinlikle bilir. fakat, “müslüman” olduklarını iddia etmeyenler ile bu mesele hakkında kesinlikle tartışmaya girmeyiz. çünkü onlar bizim inandığımız gibi inanmıyorlar. biz onların istediklerine uymadıkça onlar bizden asla razı olmazlar. onların isteklerine uymaktan allah’a sığınırız.” umdet-ut tefsir c4, s14 6-l47şeyhul islam mustafa sabri şeyhül islam mustafa sabri osmanlı imparatorluğunun son şeyhül islam’ıdır. miladi 1860 yılında tokat’da doğmuş. osmanlı imparatorluğu yıkılınca son otuz yılını mısır’da ilimle uğraşarak geçirmiştir. 1954’te vefat etmiştir., allah’ın indirdiği şeriati yürürlükten kaldırmak gayesiyle ortaya atılan planlardan olan, din ile devlet işini birbirinden ayırma laiklik konusuyla ilgili olarak şöyle diyor“laiklik, yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması hususunu yaygınlaştırmak isteyen devlet adamları ve yazarlarının bu düşüncesi, kur’an ve sünnette açıklanan hükümlerin allah tarafından gönderildiğine iman ile bağdaşmaz.” mevkıf el akl vel ilm min rabbil alemin c4, s294aynı kalpte allah’a iman ile allah’tan başkasına taguta muhakeme olmaya rıza gösterme fikri birarada şöyle buyuruyor?????? ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmekle emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa60???????? ????????? ??? ????? ??????? ???????? ???? ????????? ??????? ????????????? ??????????? ?????“muhakkak ki biz, her ümmete allah’a kulluk edip taguttan sakınmaları için rasuller gönderdik.” nahl 36şankıtiy, itaatte şirk konusunda şöyle diyorrasulullah hıristiyan ve yahudilerin kendi haham ve rahiblerini rab edindiklerini anlatan;?????????? ????????????? ??????????????? ?????????? ???? ????? ???????????“onlar; hahamlarını, papazlarını allah’tan başka rabler edindiler…” tevbe 31 ayetini okurken, daha önce hristiyan olan ve müslüman olmak için gelen adiyy b. hatem rasulullah bu ayetin açıklanmasını istedi. bunun üzerine rasulullah bu ayeti;“o kimseler allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kıldıkları zaman haham ve rahiplerine itaat edince onları rab edinmiş oldular”, şeklinde kanunlarından şeriatinden başka kanunlarla muhakeme olmayı isteyenlerin şirke girdiklerini nisa 60 ayeti apaçık bir şekilde böylelerinin müslümanlık iddiasını hayretle karşılıyor. çünkü hem iman ettiklerini iddia ediyorlar, hem de allah’ın kanunlarından başka kanunlarla muhakeme olmayı istiyorlar. oysa aynı kalpte allah’a iman ile taguta muhakeme olmaya rıza gösterme birarada bulunamaz. işte bu onların iman iddialarında yalancı olduklarını ortaya şöyle buyuruyor?????? ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmekle emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa60edvaul beyan c4, s82şankıtiy başka bir yerde nisa 60 ayetini zikrettikten sonra şöyle diyor“tagutu reddetmedikçe hiçbir kimsenin iman etmiş sayılmayacağını aşağıdaki ayet çok iyi şöyle buyuruyor?????? ???????? ????????????? ?????????? ????????? ?????? ??????????? ????????????? ??????????? ??? ?????????? ????? ? ?????“kim tagutu reddedip allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.” bakara256dikkat edilirse ayette, tagutu inkar etmeksizin kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmanın sözkonusu olmadığı vurgulanmaktadır. yani, bu durumda kişi imandan “sağlam kulpa tutunma” diye vurgulanan şey, imanın ta kendisidir. tagutu inkar etmeme hadisesi hiçbir zaman iman ile birarada bulunmaz. ikisinin birarada bulunması imkansız bir şeydir.” edvaul beyan c1, s293tagut kavramı neyi ifade eder? kişi bunu bilsin ki, ona karşı çıkıp allah’a iman kayyım muhammed b. ebi bekir b. eyyub b. sa’d ed-dimeşki h. 691’de dimeşk’te doğmuştur. ibn-i teymiye’nin talebesidir ve hanbeli alimlerindendir. h. 751 senesinde vefat etmiştir. şöyle diyor“allah rasulullah’ın getirdiği şeylerin dışında herhangi bir kanun veya ilyle muhakeme olmanın taguta muhakeme olmak anlamına geldiğini ibadet, ittiba veya itaat konusunda haddini aşan mahluk kavmin tagutu; allah ve rasulü dışında kendisine muhakeme olunulan veya allah’ın dışında kendisine ibadet edinilen veya allah’ın izin vermediği konularda kendisine tabi olunulan varlıklardır.” a’lamul muvakkıin c1, s50şeyh abdurrahman b. hasan abdurrahman b. hasan a’laş-şeyh hanbeli alimlerindendir. h. 1285 yılında vefat etmiştir. şöyle diyorallah ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmeleri emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. oysa şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa 60 hakkında ibn-i kesir şöyle demiştir“allah bu ayette kur’an ve sünnetin dışında başka şeylere muhakeme olan kişiyi taguttan kasıt; allah ve rasulünün koyduğu ölçüler dışında ölçü koyan kur’an ve sünnetin dışındaki kanunlara muhakeme olursa taguta muhakeme olmuş olur. kim allah’ tan başkasına ibadet ederse taguta ibadet etmiş olur. eğer ibadet ettiği mahluk salih kimse ise, bu kimse şeytana ibadet etmiş olur. çünkü şeytan ona böyle yapmasını bu gerçeği ayetinde şöyle belirtmiştir???????? ???????????? ???????? ????? ??????? ?????????? ?????????? ??????????? ???????? ??????????????? ? ???????????? ?????????? ? ??????? ????????????? ??? ???????? ????????? ??????????? ???? ???????? ????????? ???????? ????????? ???????????? ???? ?????? ???? ????????????? ???????????? ???? ????????? ??????? ????? ?????? ??? ?????????? ? ????????? ????? ??????? ??????????? ???????? ? ??????? ???????? ??? ??????? ??????????? ????“onların hepsini birgün toplarız. sonra allah’a şirk koşanlara; siz ve şirk koştuklarınız yerlerinize gidin, deyip onları birbirlerinden ayırırız. şirk koştukları ise; “bize ibadet etmiyordunuz ki. allah sizinle bizim aramızda şahid olarak yeter. sizin bize ibadet etmenizden bizim haberimiz yoktu” derler. işte orada herkes dünyada yapmış olduklarını bilecek ve gerçek mevlaları olan allah’a döndürüleceklerdir. uydurmakta oldukları da onlardan uzaklaşmıştır.” yunus 28-30???????? ???????????? ???????? ????? ??????? ??????????????? ???????????? ?????????? ??????? ??????????? ???? ??????? ??????????? ?????? ?????????? ???? ????????? ? ???? ??????? ??????????? ???????? ? ???????????? ?????? ??????????? ????“allah birgün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere “bunlar mı size tapıyordu?” der. melekler de derler ki “seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bizim dostumuz onlar değil, sensin. hayır, onlar bize değil cinlere ibadet ediyorlardı. çoğu onlara inanmaktaydı.” sebe 40-41müşriklerin taptıkları; taş, ağaç, mezar, kendisine ibadete çağıran varlıklar ve salih kimselerin sureti şeklindeki putlar veya bunlara benzer şeylere gelince; bunların hepsi allah bizlere, reddetmemiz ve onlardan beri olmamız gerektiğini bildirdiği insanları bu şeylere ibadet etmeye sevkeden de şeytandır. dolayısıyla bunlara ibadet eden, şeytana ibadet etmiş olur. şeytan tevhidi bozan her batılı süslü göstererek insanların onlara uymalarını tevhid tagutu reddetme esasına dayanır. tagutu tanımak ve onu kabullenmek ise tevhid akidesinin özüne aykırıdır. esasen tevhid akidesi; her türlü taguti unsuru inkar etmeyi, tanımamayı, karşı çıkmayı gerektirmektedir. işte bu tevhid akidesinin ta kendisidir...allah şöyle buyuruyor???? ??????? ?????? ???????? ???????? ??? ???????????? ??????????? ?????? ???? ??????? ???????????? ?????? ??????? ???????? ???????? ??????????? ???? ????? ??????? ????????? ?????? ??????? ????????? ???????????? ???????????? ?????????????? ??????? ??????? ?????????? ????????? ???????? ???“ibrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. onlar kavimlerine şöyle demişlerdi “biz sizden ve allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. sizi tekfir ediyoruz. sadece bir olan allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başgöstermiştir.” mumtahine 4kim allah’tan başkasına ibadet ederse ibadet ettiği o varlığa haketmediği değeri vermiş malik malik ibn-i enes h. 92’de vefat etmiştir. maliki mezhebinin imamıdır. şöyle diyor“tagut; allah’tan başka ibadet edilendir.”aynı şekilde, allah ve rasulünün hükümleri dışında herhangi bir hükme muhakeme ettiren, allah’ın ve rasulünün bildirdiği hükümleri terketmiş ve beşeri hükümleri allah’ın hükmünden ve rasulullah’ın getirdiği ölçülerden daha üstün tutmuş ve itaatte allah’a ortak koşmuş sayılır. bu kişi aynı zamanda allah’ın aşağıdaki ayetlerde rasulune vermiş olduğu emre muhalefet etmiş şöyle buyuruyor?????? ??????? ?????????? ????? ???????? ??????? ????? ????????? ????????????? ????????????? ???? ??????????? ???? ?????? ??? ???????? ??????? ???????? ? ????“aralarında allah’ın indirdiği ile hükmet. onların heva ve heveslerine uyma. onların, allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.” maide 49????? ????????? ??? ??????????? ??????? ???????????? ?????? ?????? ?????????? ????? ??? ???????? ??? ???????????? ??????? ?????? ???????? ????????????? ?????????? ????“hayır! rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” nisa 65allah’ın rasulüne emrettiği şeye muhalefet ederek, allah’ ın indirdiği kanunlardan başkasıyla insanlara hükmeden veya heva ve hevesine uyarak kendi menfaatından dolayı böyle bir şeyi isteyen kişi, mü’min olduğunu iddia etse bile iman ve islam halkasını boynundan çıkarıp atmıştır. çünkü allah böyle kişilerin iman iddialarını kabul etmeyip onları yalancı olarak nisa 60’ta böyle kimseler hakkında “yez’umun” inandıklarını iddia edenler kelimesini kullanıyor.“yez’umun” kelimesi; aksini yaptığı halde birşey hakkında doğru olduğunu iddia eden kimselerin durumu için kullanılan bir kelimedir. yani bu kelime genellikle, yalan yere birşeyi iddia edenler hakkında manayı nisa 60 ayetinin devamı desteklemektedir. allah nisa 60 ayetinin devamında; “reddetmeleri emrolunmuşken…” buyurarak iman etmeleri için tagutu reddetmeleri gerektiğini insanlara emrediyor ve buna rağmen, tagutu inkar etmeyip itaat edenlerin nasıl bir çelişkiye düştüklerini, yalan söylediklerini dolayısıyla iman etmemiş olduklarını yüzlerine çarpa çarpa açıkça tagutu reddetmek tevhid akidesinin esasındandır. bakara 256 ayetinde de vurgulandığı gibi, bu esas olmadan imandan söz edilemez. çünkü bütün amellerin allah katında geçerli olup olmaması tevhidin sıhhatine bağlıdır. iman ise tevhidin ta kendisidir.?????? ???????? ????????????? ?????????? ????????? ?????? ??????????? ????????????? ??????????? ??? ?????????? ????? ? ?????“kim tagutu inkar edip allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur...” bakara 256taguta muhakeme olmak isteyen, ona iman etmiş demektir. bu kişi ağzıyla “ben ona iman ettim” demese bile... fethul mecid s391“selefin sahabelerin ve sahabelere bağlı büyük alimlerin tagut hakkındaki sözlerinden özet olarak şöyle anlıyoruztagut; insanı allah’a ibadetten alıkoyan, allah’a giden yolu kapatan, dini allah’a has kılmayı, allah ve rasulüne tabi olmayı önleyendir. bu cinden ve insandan şeytan olabileceği gibi ağaç, taş de hükme kesinlikle şu da girerinsanlar arasındaki hukuki ilişkileri, davranış biçimlerini, ekonomik meseleleri kısaca beşeri her türlü münasebetleri düzenleyen ve müeyyideye bağlayan kur’an ve sünnetten kaynaklanmayan ister yabancı ister yerli olsun her türlü beşeri kanun, il, değer yargısı ve davranış kalıpları bu kelimenin anlamı içine kanunları koyanlar da, tasdik edip kabul edenler de tagutturlar. kasıtlı veya kasıtsız rasulullah getirdiği hak dinden insanları çevirmek için insan aklının koymuş olduğu bütün kanunlar, iller ve onu koyanlar tagutturlar. fethul mecid s 293 dipnot 1tagut genel olarak; “allah ve rasulü dışında emir ve yasaklarına uyulan kişidir.”tagutların başı beş tanedirbirincisi allah’tan başkasına ibadete çağıran şöyle buyuruyor?????? ???????? ?????????? ??? ????? ????? ???? ??? ?????????? ???????????? ? ??????? ?????? ??????? ??????? ???? ?????? ??????????? ? ?????? ??????? ??????????? ????“ey ademoğlu ben size; apaçık düşmanınız olan şeytana değil, yalnız bana ibadet edin, dosdoğru yol budur, diye bildirmedim mi?” yasin 60-61ikincisi allah’ın hükmünü değiştiren zalim şöyle buyuruyor?????? ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. oysa şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa 60üçüncüsü allah’ın indirdikleriyle cc şöyle buyuruyor?????? ???? ???????? ????? ???????? ??????? ???????????? ???? ????????????? ???? “allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.”maide44dördüncüsü gaybı bildiğini iddia eden şöyle buyuruyor??????? ????????? ????? ???????? ?????? ???????? ??????? ???? ?????? ???? ????????? ???? ??????? ????????? ???????? ???? ?????? ???????? ?????? ???????? ??????? ????“görülmeyeni bilen allah, görülmeyene kimseyi muttali kılmaz. ancak elçileri içinden razı olduğu başka... allah onun önüne ve arkasına izleyiciler dizer.”cin 26-27?????????? ????????? ????????? ??? ??????????? ?????? ???? ? ?????????? ??? ??? ???????? ??????????? ? ????“gaybın anahtarı o’nun katındadır. o’ndan başka hiç kimse onu bilemez. karada ve denizde olanların hepsini o bilir.” en’an 59beşincisi kendisine ibadet edilen ve buna rıza cc şöyle buyuruyor?????? ?????? ???????? ?????? ??????? ???? ??????? ????????? ????????? ????????? ? ????????? ??????? ????????????? ????“onların içinden kim; “ben allah’tan başka bir ilahım” derse, onu cehennemle cezalandırırız. zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz.” enbiya 29tagutu reddetmek ancak;allah’tan başkasına yapılan ibadetlerin geçersiz olduğunu kabul edip, böyle birşeyin yapılmaması gerektiğine inanmak, böyle yapanları tekfir edip sevmemek ve onlara düşman olmakla mümkün şöyle buyuruyor???? ??????? ?????? ???????? ???????? ??? ???????????? ??????????? ?????? ???? ??????? ???????????? ?????? ??????? ???????? ???????? ??????????? ???? ????? ??????? ????????? ?????? ??????? ????????? ???????????? ???????????? ?????????????? ??????? ??????? ?????????? ????????? ???????? ???“ibrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. onlar kavimlerine şöyle demişlerdi “biz sizden ve allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. sizi tekfir ediyoruz. sadece bir olan allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başgöstermiştir.” mumtahine 4yasama hakkını yalnız allah’a tanımak tevhid inancının gereğidir. bunu bu şekilde kabul etmedikçe tevhid akidesi sıhhat kazanamaz. bu da yani; tevhid akidesinin sıhhat kazanması da ancak taguti her türlü unsuru reddetmekle sadece tek şekilde karşımıza çıkmayabilir. şühpesiz ki, tagut ne şekilde olursa olsun, tevhid akidesi onu kesinlikle reddetmeyi tagut özellikle teşri kanun koyma ve emir verme şeklinde karşımıza çıkıyor. çağımızdaki tagut; ilahi kanunlar dışında, insanların koydukları kanunlar, emirler ve değer yargıları şeklinde de ifade göre, kanun koyan ister bir diktatör, ister halkın seçtiği seçkin bir zümre, ister toplumda yer etmiş bir grup bilim adamı, isterse halkın sevdiği bir komutan olsun farketmez, yine de durum karşısında, tevhid akidesini korumak isteyen herkes; bu çağdaş tagutu inkar etmek, allah’ın kanunlarına zıt olan emirlerine uymamak, ondan uzaklaşmak, ona tabi olanların koyduğu ölçülere uyanların küfrüne hükmetmek ve onlardan olmadığını ilan edip onlara düşman olmak 4 ayetinde geçen ibrahim ile kavminin, tagut ve ona ibadet edenlere karşı tutumları, bu konuda bizlerin yolunu aydınlatan önemli müslüman olduğunu iddia eden devletlerden bazılarının anayasalarında şöyle bir ibare geçmektedir“islam şeriati anayasanın temel kaynağıdır.”ey insanlar! onların bu sözü sizi aldatmasın. dolayısıyla onların müslüman bir devlet olduğu düşüncesine de kapılmayın. çünkü bu söz apaçık bir şirktir. çünkü bu söz; fer’i meselelerde bile olsa, islam şeriatının dışında muhakeme için başvurulacak başka kaynakların varlığını ifade etmektedir. kur’an ve sünnetin dışında başka kaynaklara muhakeme olmanın caiz olduğu manasına gelir. bu ise apaçık bir bu konuda şöyle buyuruyor?????? ??????? ?????????? ????? ???????? ??????? ????? ????????? ????????????? ????????????? ???? ??????????? ???? ?????? ??? ???????? ??????? ???????? ? ????“aralarında allah’ın indirdiği ile hükmet. onların heva ve heveslerine uyma. onların, allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.” maide 49bu ibarenin şirk olmasının diğer bir sebebi ise; islam şeriatinden başka kaynakların da geçerli olduğuna dair rızayı içermesindendir. bu zaten başlıbaşına küfürdür. çünkü küfre rıza devletin müslüman sayılabilmesi için anayasası “devletin anayasasının tek temeli kur’an ve sünnettir” şeklinde şöyle diyebilirler “teknik bilgi ve düzenlemeleri islami prensiplerle çelişmediği müddetçe kafirlerden almakta bir sakınca yoktur. almayı da islam dini yasaklamamıştır.”bunu söyleyenlere şöyle denir “doğru söylüyorsunuz. fakat unutulmaması gerekir ki, bu konuda islam dini izin verdiği için bu yapılabilir. dolayısıyla sonunda verilen hüküm yine islam’ islam, teşride yasamada kaynakların temeli değil, bizzat tek kaynaktır. başka kaynaklara asla ihtiyaç duymaz. islam şeriatinin izin verdiği kadarıyla kafirlerden istifade edilir. allah şeriati başka şeriatlere kanunlara ihtiyaçdan münezzeh ve yücedir. sonuç olarak; bize hükmeden yalnız islam şeriatıdır. öyleyse islam’ın mübah kıldığını alır, yasakladığından da beşeri hayatı düzenlemede başka bir fikirle, ideolojiyle, sistemle uzlaşmaz ve uzlaştırılamaz. islam’ın böyle birşeye ihtiyacı yoktur. dolayısıyla islam’ın konumunu belirlemek hiçbir merciye ait değildir. o kendi makamını kendisi belirler ve insan hayatına, gidişatına şekil verir.”şu iyice bilinmelidir ki; tevhid akidesi, yasama ve emir sultasının yalnız allah’a ait olmasını gerektirir. ancak bu vazife yerine getirildiğinde tagutu inkar gerçekleşmiş olur.???? ???? ışidci kafaya girmek için ilk basamak. daha sonra derinlere iniyorsunuz zaten. bundan sonra alınan hap es siyaset'ül şeriye'dir. blogları filan bile var bunların; hedef, illa ve her şeye rağmen “müslüman” kadroların yönetmesi değil, evet müslüman kadroların, ama mutlaka islâmî hükümlerle ve adâletle yönetmesi olmalıdır. zaten böyle yapmadıklarında akîdevî bir sapma da yaşanmakta ve allah’ın tehdidine muhatap olunmaktadır. müslüman’ın siyasal alandaki hedefi, kulluk eksenli bir hayat tasavvuru içinde sadece allah’a kulluk yaparak, o’nun rızasını kazandıracak tavizsiz islâmî mücadele ile toplumsal dönüşüme vesile olarak, allah’ın vaat ettiği ilâhî yardımını celp etmeye çalışmak muhammed suresi, 47/7, allah’ın hükümlerine dayalı islâmî adâlet sisteminin gelmesine zemin hazırlamak olmalıdır. doğru ve sahih bir din anlayışını topluma taşıyabilmek için, toplumun vahyîn belirleyiciliğine ve tevhidî akîdeye doğru dönüşümüne vesile olabilmek için, öncelikle hiçbir şartta ve hiçbir gerekçeyle taviz verilmemesi gereken ve değiştirilemez, terk edilemez vahye dayalı temel ilke ve değerlerde ısrar eden, vahyîn şâhidliğini âdil ve emin bir kimlikle ortaya koyan dâvetçi kadrolara ihtiyaç bâtıl kavram ve modellere bulaşmadan özgün islâmî kavramlarla tanımlayan, bu durumdan bir eziklik ve kompleks duymayan, vahyîn getirdiği kavram, ilke ve değerleri eylem ve söylemlerine egemen kılmaktan ve bunları bıkmadan, yorulmadan sürekli yaşayarak topluma taşımaktan usanmayan ve utanmayan, tam tersine onur duyan şahsiyetli müslümanlara ihtiyaç vardır. istikrarlı, zikzak çizmeyen düşünce seyri ve süreklilik arz eden çabalarıyla istikametini bozmadan yürüyen örneklerin çoğalıp yaygınlaşmasına ihtiyaç vardır. egemen şirk sistemi ve kurumlarıyla uzlaşmaktan, bütünleşmekten uzak duran, dünyevîleşmeye pirim vermeyen, bedeli neyse ödemeyi göze alarak, köklü bir inkılâpla tevhidî toplumsal değişimin gerçekleşmesi için çaba göstermekte ısrarcı olan, müslüman öğrenci, aydın, entelektüel ve akademisyenlere olduğu kadar, yine aynı özelliklere sahip esnaf, tüccar, çiftçi, işçi vb. halktan insanlara da ihtiyaç vardır. toplumun örnek alacağı, emanete riâyetkâr, doğru sözlü, ahde vefalı, iffetli, izzetli, âdil, emin ve güvenilir müslüman şahsiyetlere ihtiyaç vardır. mekke'deki "muhammedü'l emin" örnekliğini çağımıza taşıyarak vahye şahidlik yapan güzel ahlaklı ve adaletiyle güven veren islamî şahsiyetlere ihtiyaç vardır. inandığı değerleri, hiçbir dünyevî menfaat karşılığında satmayan, akîdesini ve ilkelerini hiçbir hesap korku ve endişe ile terk etmeyen muvahhidlere ihtiyaç vardır. yahudi oluşumu daeşin kullandığı ayet. dünya 1909 dan beri küreselci siyonist ailelerin ve işbirlikçilerinin sömürüsüyle kan ağlamaktadır ve bunların işbirliğinde kurulan onlarca devletin özgür olduğunu düşünen putperest kafalar elbette müslümanlıkla alakası olmadığı için reddebilirler bu ayeti. rejimi aziz nesin in dediği gibi bir müslümanın putu veya ideolojisi olamaz bu ayete göre reddetmemiz gerekir diye de kesinlikle. tek cümlelik sığ, basit, ilkel doktrinlerini uzun uzadıya açıklamış bir de adam. hey allah'ım. selefiliğin fantezi evrenini özet geçeyim "süper über tartışılmaz kutsallıktaki 7. yüzyıl yaşam tarzı ve kanunlarını dayatmayan emretmeyen zorlamayan her iktidar kurumu ve yapılanması put'tur. dolayısıyla karşısında silahlı olarak cihat etmek, gerekirse uğrunda şehit olmak islami bir zorunluluktur farzdır. "bu, bu kadar. insanların hayatlarının uğrunda harcandığı, şehirlerin ülkelerin darmadağın edildiği, masumların katledildiği, milyonlarca insanın göçüyle sonuçlanan sonsuz savaşların çıkarıldığı doktrin bu. ötesi yok ya. vallahi ahirette iki eli sizin yakanızda olacak milyonlarca masum var, farkında bile değilsiniz! sırf dinimin adını kirlettiğiniz için bendeniz günahkar dahi davacı olacağım sizden, hadi buyurun! ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

yoksa onların allah ın izin vermediği konularda