ky5p. 02/02/2017 İNKILAP-3- Atatürkçülük ve Türk İnkılabı Ünitesi 30,795 Görünümler HUKUK ALANINDA YAPILAN YENİLİKLER Osmanlı Hukukunun Özellikleri Şer’î ve örfî olmak üzere ikiye ayrılır. Din, mezhep farkları ve kapitülasyonlar mezhep birliğini engellemiştir. Tanzimat döneminden itibaren batı hukuku taklit edilmeye başladı. Kadın hakları kısıtlıdır. Mahkemelerde tek yargıç vardır. Avukatlık kurumu son döneme kadar yoktur. Medeni Kanunun Kabulü 17 Şubat 1926 Sebepleri Osmanlı’nın son döneminde hazırlanmış olan Mecellenin halkın medeni hukuka dair ihtiyaçlarını tam karşılayamaması. Mecellenin sadece Hanefi mezhebini ölçü alması. Hazırlayanlar; Mecellenin değişen şartlara göre değişebileceğini belirttiyse de; Mecellenin değişen şartlara göre değiştirilmemesi Bütün vatandaşlarını eşit kabul eden Türkiye Cumhuriyetinin yapısına Osmanlı zamanından kalan hukukun uymaması. İsviçre Medeni Kanununun Türk Medeni Kanununu Olarak Kabul Edilmesinin Sebepleri Mevcut kanunların en yenisi olması Demokratik olması. Akılcı ve pratik olması. Kadın ve erkek eşitliğine uygun olması. Medeni Kanunun Getirdiği Yenilikler Hukuk birliği ve hukuk düzeni sağlandı. Vatandaşlar arasında hak ve ödevler bakımından eşitlik sağlandı. Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı. Toplumsal alanda kadın erkek eşitliği sağlandı. Hukukta din ve mezhep farkı kaldırıldı. Boşanma hakkı kadına da verildi. Boşanma durumunda kadın ve çocukların hakları güvence altına alındı. Hukuk düzeni laikleşti. Modern Türk ailesi oluştu. Aile hayatına eşitlik sağlandı. Kadına meslek seçme özgürlüğü verildi. Lozan Antlaşmasının 48’nci maddesine göre azınlıklar kendi medeni meselelerini kendi mahkemelerinde halledecekti. Medeni kanunun kabulü ile azınlıkların bu hakkı kaldırıldı. Azınlıkların hukuk özerkliği kesin olarak bitti. Patrikhanenin din işleri dışındaki yetkileri kaldırıldı. Patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurma hakkı ellerinden alındı. Millet bilincinin oluşması için önemli bir adım atıldı. Kadın ve erkek için tek eşle evlilik benimsendi. Evlenme devlet kontrolüne alındı. Açıklamalar Kapitülasyonlar, yabancı uyruklu kişilerin Osmanlı hukukuna uymasını engelliyordu. Medeni Kanun kadınlara siyasal haklar vermemiştir. Devlet yapısının laikleşmesi 1928’de tamamlandı. 1922-1928 arası laikleşmenin hızlı olduğu dönemdir. 1923-1933 çağdaşlaşmanın hızlı olduğu dönemdir. Hukuk alanında yapılan diğer yenilikler; 8 Nisan 1924’te “Seriye Mahkemelerinin Kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu” 1809 tarihli İtalyan Ceza Kanunu’ndan alınan ceza kanunu 1 Mart 1926 tarihinde kabul edilmiştir. 3 Mart 1926’da kabul edilen bir kanunla yargı organlarının bağımsızlığı ve halkın çıkarları gözetilmeye çalışılmıştır. Alman Ceza Kanunları Türkiye şartlarına uygun hale getirilerek Ceza Mahkemeleri Usul Kanunu hazırlanmıştır. Bu kanun 20 Nisan 1929’da yürürlüğe girmiştir. Alman ve İtalyan kanun ve eserlerinden yararlanılarak hazırlanan kara ticareti ile ilgili kısım 29 Mayıs 1926’da deniz ticaretiyle ilgili kısım ise 15 Mayıs 1929’da yürürlüğe girmiştir. 24 Nisan 1929 yılında İsviçre’den alınan İcra ve İflas Kanunu faydalı olmaması nedeniyle 30 Haziran 1932’de yeniden düzenlenerek kabul edilmiştir. NOT Hukukta laikliğin benimsenmesi; Avrupalıların, ülkemizde yaşayan Hıristiyanların haklarını bahane ederek, iç işlerimize karışmasını önledi. Laikliğin Aşamaları Saltanatın kaldırılması Halifeliğin kaldırılması Şer’iyye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması. Tevhid-i Tedrisat Kanununun çıkarılması. Tekke, zaviye, dergah ve türbelerin kapatılması. Kılık kıyafet devrimi Medeni hukukun kabulü Anayasadan devletin dini İslam’dır maddesi atıldı. 1937’de Laikliğin anayasaya alınması.
23 Şubat 2020 8. Sınıf Ders Notları, 8. Sınıf İnkılap Tarihi 233 Görüntülenme Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar Yenilikler EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILÂPLAR Eğitim alanında inkılap yapılmasını gerektiren sebepler Eğitim ve öğretimi çağdaş esaslara göre düzenlemek Eğitim ve öğretim kurumlarında laikleşmeyi sağlamak Eğitim kurumlarında eğitim-öğretim birliğini sağlamak Kültür çatışmalarını ortadan kaldırmak Milli, bilimsel ve çağdaş değerlerle donanmış bir nesil yetiştirmek TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU 3 MART 1924 Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi ile; Eğitim ve öğretim birleştirilmiş, Medreseler kapatılmış; yabancı okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Böylece eğitim ve öğretim faaliyetlerinden kaynaklanan kültür çatışmaları önlenmeye çalışılmıştır. Yabancı okullara Türkçe, Tarih ve Coğrafya dersleri konulmuş ve bu derslerin Türk öğretmenler tarafından okutulması sağlanmıştır. Karma ve laik eğitime geçilmiş, eğitimin çağdaşlaşması ve laikleşmesi sağlanmıştır. Milli Eğitim Temel Kanunu – Mart 1926 İlk ve orta öğretimin esasları tespit edilmiş, Bütün okul açma faaliyetleri devletin kontrolüne alınmış, İlköğretim parasız ve zorunlu hale getirilmiş, Eğitimin millileştirilmesi ve çağdaşlaştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca; 1926’da çıkarılan bir kanunla ticaret hayatında Türkçe kullanılması öngörülmüştür. 1927’de çıkarılan bir kanunla sokak adları Türkçeleştirilmiştir. 1928’de Arap rakamları kaldırılarak uluslararası rakamlar kabul edilmiştir. Millî Eğitim Sisteminin Esasları Eğitimin millî olması Öğretim birliği Karma eğitim Eğitimin yaygınlaştırılması İlköğretimin zorunlu ve parasız olması Öğretimde teori ve uygulamanın birlikte yürütülmesi Öğretim programlarının sosyal hayatın ihtiyaçlarını ve çağın gereklerini karşılaması Öğretim programlarının millî ve bilimsel olması Eğitim ve öğretimde disiplin ilkesi Öğretmenin gerçek bir yol gösterici olması HARF İNKILÂBI 1 KASIM 1928 Türkler tarih boyunca sırasıyla Göktürk, Uygur ve Arap alfabelerini kullanmışlardır. Osmanlı Devleti de Arap alfabesini kullanıyordu. Harf İnkılâbını Gerektiren Nedenler Okuma yazmayı kolaylaştırmak, Okur – yazar oranını arttırmak, Konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkı ortadan kaldırmak amacıyla 1 Kasım 1928’de Arap alfabesi kaldırılarak Latin alfabesi kabul edilmiştir. Böylece; Okuma yazma bilenlerin sayısında artış olmuş ve bilimsel çalışmalar hızlanmıştır. Basılan kitap sayısı artmış, batılılaşma ve çağdaşlaşma yolunda önemli bir adım atılmıştır. Milli kültürümüz gelişmeye başlamıştır. Bilgi Okur-yazar olmayan yetişkinlere okuma yazma öğretmek ve yeni Türk harflerinin tanıtılmasını sağlamak için Millet Mektepleri açılmış 1928 ve ülke genelinde okuma – yazma seferberliği başlatılmıştır. 24 Kasım 1928’de Atatürk’e Başöğretmen unvanı verilmiştir. TÜRK TARİH KURUMU’NUN AÇILMASI 15 NİSAN 1931 Türk Tarih Kurumunun kurulma amaçları Türk tarihinin sadece Osmanlı ve İslam tarihiyle sınırlı olmadığını göstermek Türk milletinin geçmişini araştırıp eski Türk tarihini de aydınlatmak Türklerin dünya uygarlığına yaptıkları hizmetleri ve katkıları ortaya koymak Ümmetçi tarih anlayışı yerine milli tarih anlayışı oluşturmak Türkler hakkında yapılan olumsuz propagandaları ortadan kaldırmak için kurulmuştur. Yorum Türk Tarih Kurumu’nun açılmasıyla Türk tarihi ile ilgili çalışmalar hızlanmış; ümmetçi tarih anlayışından milli tarih anlayışına geçilmiştir. “Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Atatürk TÜRK DİL KURUMU’NUN AÇILMASI 12 TEMMUZ 1932 Türk Tarih Kurumunun kurulma amaçları Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarmak Konuşma ve yazı dili arasındaki birlikteliği sağlamak Türkçeyi bilim dili haline getirmek Türk dilinin zenginliğini ortaya çıkarmak amacıyla kurulmuştur. Bilgi Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun açılması Atatürk’ün milliyetçilik ilkesiyle doğrudan ilgilidir. ÜNİVERSİTE REFORMU Mustafa Kemal, bilimsel gelişmeleri hızlandırmak ve ulusal değerlere bağlı bilim insanları yetiştirmek istiyordu. Bu amaçla Türkiye’deki yükseköğretimi incelemesi ve bir reform tasarısı hazırlaması için İsviçre’den Prof. Dr. Albert Malche davet edildi. Malche, yaptığı incelemeler sonunda bir rapor hazırladı. Bu rapor temel alınarak yapılan üniversite reformu ile Osmanlı Devleti’nde 20. yüzyılın başlarında kurulmuş olan Darülfünun, 1933’te İstanbul Üniversitesine dönüştürüldü. Üniversitede tıp, edebiyat, hukuk ve fen fakülteleri ile çeşitli yüksekokullar oluşturuldu. Ayrıca Ankara Hukuk Mektebi, Gazi Eğitim Enstitüsü, Yüksek Ziraat Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Okulu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi gibi yükseköğretim kurumları açılmıştır. EĞİTİM, KÜLTÜR, SANAT VE SPOR ALANINDAKİ DİĞER GELİŞMELER Ankara’da Musiki Muallim Mektebi 1924 açılmıştır. Türk sporunun ilk resmi örgütü olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı 1924 kurulmuştur. 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi açılmıştır İlk Yüksekokul. Sanayii Nefise Mektebi Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüştürülmüştür 1928. 1932’de Halkevleri Halk Eğitim Merkezleri kurulmuştur. Ankara’da Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi 1936 ve Devlet Konservatuvarı 1936 açılmıştır. İstanbul’da Resim ve Heykel Müzesi açılmıştır. 1937 Özeti word olarak indirmek için BURAYA TIKLAYINIZ
Yayın Tarihi 03 Mayıs 2021 Pazartesi / 0136 Ortaöğretim Eğitim alanında yapılan inkılaplar nelerdir kısaca… Cumhuriyet Döneminde eğitim alanında hangi inkılaplar yapıldı? Cumhuriyet döneminde eğitim alanında yapılan inkılaplar nelerdir? Detaylar habe... Eğitim alanında yapılan inkılaplar nelerdir kısaca… Cumhuriyet Döneminde eğitim alanında hangi inkılaplar yapıldı? Cumhuriyet döneminde eğitim alanında yapılan inkılaplar nelerdir? Detaylar haberimizde… 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilerek Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki tüm okullar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. 1 Kasım 1928 tarihinde TBMM tarafından oy birliği ile Latin Alfabesi temel alınarak Yeni Türk Harfleri kabul edildi. Yeni Türk Harflerinin kabulünden sonra okuma-yazma öğretmek amacıyla halk mektepleri ve gece kursları Millet Mekteplerine dönüştürüldü. Millet Mektepleri Yönetmeliği 24 Kasım 1928’de kabul edildiği için bu tarih ülkemizde Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu. 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu. 1936 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesi kuruldu. 31 Temmuz 1933’de Darülfünun kapatılmış yerine İstanbul Üniversitesi açılmıştır. 1882’de kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi haline getirildi. 1936 yılında Ankara Musiki Muallim Mektebi geliştirilerek içinde Devlet Konservatuarı açıldı.
arkadaslar bana acilen bilim,sanat ve spor alanında yapılan calışmalar lazım eğer bu konuda destek ve bilgi verirseniz cok mutlu olurum haftaya pazartesiye bekliyorum cevaplarınızı lütfenn cok acil türkçe öğretmeni istedi ve tek kişinin bu konuda bilim,sanat ve spor alanında yapılan calışmalar yaptığı calışmalar bu arada unutmatın fikirlerinizi önereceğiniz sayfa ve siteleriş yada bunla ilgili ve buna benzer bir kaç örnek yada ünlü biri yazarsanız cokkkkk sevinirimmmmmmmm şimdiden teşekkür ederim bu arada baya bir yazmışım EN İYİ CEVABI Electrify verdi GERİDE bıraktığınız 2006 yılı içinde belki en önemli gelişmelerden biri de milyon yıllık en eski insansıya ait iskeleti konu alan haberdi. İnsanlık tarihine ışık tutan bu iskelet kadar geleceğe doğru umut veren bir gelişme de nükleer füzyon için Fransa’da inşa edilecek reaktör için atılan tarihi imza oldu. Bilim insanları bu yıl içinde genetik alanında birçok araştırma yaptı, insanın doğasını çözmeye ve hastalıklara çare bulmaya çalıştı. EN ESKİ İNSANSI İSKELETİ Bilim insanları, milyon yıllık bilinen en eski insansı canlının tepeden tırnağa iskeletini gün ışığına çıkardı. Etiyopya’nın Dikika bölgesinde keşfedilen iskelet, evrim tarihinde maymundan insana geçiş türlerine en güzel örneklerden biri. Bilim insanları, bu iskeletin sahibinin dik yürüdüğünü düşünüyor, buna ek olarak da ataları gibi ağaçtan ağaca zıpladığı da tahmin ediliyor. Araştırmacılar bu canlıya Selam adını verdi. Selam’ın vücudunun alt kısmının insanı, üst kısmının ise daha çok maymunu andırıyor. Özellikle ayaklar ve dizleri dik yürüyüşe uygun olan Selam’ın kalçası insan omuzları da gorillalara benziyor. Selam’ın boyun, iç kulak, ağız yapısı maymuna benzerken, ağaca tırmanmak için kullandığı parmakları insana göre daha kıvrımlı. Ancak Selam’ın kafatasında beyin için görece büyük bir boşluk bulunması, insansı bir özellik olarak kabul ediliyor. GENETİK ARAŞTIRMALAR Genetik araştırmalar artık sürekli gündemin başına oturacak gibi gözüküyor. Gelecek yıllarda bilim insanları hastalıkların çözümü ve insanın doğasını araştırmak için genetik araştırmalara daha fazla öne verecek. Hayatın kitabı’nın şifresi çözüldü Bilim insanları 1990’lı yıllardan bu yana yürüttükleri çalışmada, geni barındıran ve kanser gibi 350 hastalığın nedeni sayılan Kromozom 1’in şifresini çözdü. İnsanın genetik şifresinde yüzde 8’ni oluşturan Kromozom 1’in genetik şifresinin çözülmesiyle elde edilen bilgiler, dünyadaki bilim insanları tarafından kanser, otizm, zihinsel ve diğer hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılacak. İnsanı düşündüren gen Har1F Bilim insanları, insan beyninin maymundan daha gelişmiş olmasını sağlayan soyut düşünceye olanak veren HAR1F adlı bir gen saptadı. İnsan beyni kendisine en çok benzeyen primatların üç katından daha büyük. Bilim insanları, HAR1F geninin birkaç milyon yıldır tüm hayvanlarda hiçbir değişime uğramazken, sadece insanda soyut düşünceyi sağlamasının nedenlerini araştırıyor. İnsanı konuşturan’ gen MGC8902 İnsanı hayvanlardan ayıran bir diğer özellik de konuşma yetisi. Araştırmacılar, insanlarda, hayvanlara göre çok yüksek oranda bulunan bir genin, lisan ve özfarkındalık gibi zihinsel fonksiyonları oluşturduğunu tahmin ediyor. MGC8902 adlı genin, beynin lisan, bilinç, farkındalık gibi işlevlerinden sorumlu neokorteks bölgesinin ana yapıtaşı olduğu tahmin ediliyor. Otizm nedeni yeni bir gen bulundu Paris’teki Pastör Enstitüsü uzmanları, sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan SHANK3 adlı bir genin otizme neden olabileceğini gösterdi. Kanadalı araştırmacılar, birinci tip şeker hastalığının kaynağını bularak farelerde bu hastalığı iyileştirmeyi başardı. 530 milyon yıllık gen yeniden yaratıldı Bilim insanları denek fareleriyle yapılan bir araştırmada 530 milyon yıllık bir geni, bu genin türevi iki ayrı geni kullanarak laboratuvarda yeniden oluşturdu. Araştırmacılar, mevcut genlerdeki mutasyonlardan geriye doğru giderek, yeni bir farenin solunum ve yüz kaslarını düzenleyen Hox1 orijinal geniyle doğmasını sağladı. KÖK HÜCRE ARAŞTIRMALARI Bilim insanları, hücre bölünmesi kendiliğinden durmuş insan embriyonundan kök hücre elde ettiklerini açıkladı. Bilim dünyasında, insan embriyonlarını öldürdüğü için kök hücrenin etik olmadığı tartışmalarına belki de bir son verebilecek olan bu gelişmenin, embriyondan kök hücre elde edilmesinde yeni bir çığır açabileceği belirtiliyor. Bilim insanları kök hücre dışında bazı özel hücre tipleriyle de klonlama yapılabileceğini varsayıyor. 2006 yılı içinde kök hücre kullanmadan sadece akyuvar hücresinden klonlama yapmayı başarıldı. Başka bir araştırmada da özel bir sinir hücresi tipinin, beyindeki diğer sinir hücrelerinin yerini alabileceği kanıtlandı. Hasarlı beyin dokularını onaracak tedaviler geliştirilmesi için yeni tekniğin, insanlar üzerinde denenmesi gerekiyor. GÖRME ENGELİ BİRGÜN AŞILACAK 2006’da görme engeli konusunda önemli gelişmeler yaşandı, bilim insanları bir yandan görme yeteneğinin güçlendirilmesi için uğraşırken, bir yandan da görme engelliler için yardımcı cihazlar geliştiriyor. Kök hücreden retina nakli başarıldı Görme özürlü farelerde yapılan bir deneyde, retina hücresi nakli sayesinde görme sinirleri aktif hale geldi. Denek farelerinin ışığa karşı duyarlılığının arttığı ve optik sinirlerin beyinle iletişime girdiği belirlendi. Retinayı uyaran mekanizma Bilim insanları, retina bozukluğuna karşı ışığa duyarlı retina bölümündeki hücreleri uyaran bir yöntem geliştirdi. Biyonik göz olarak tanımlanan mekanizmada, göz yüzeyine dış etkenlerle uyarılan mikroelektrotlar yerleştiriliyor, veriler bilgisayar aracılığıyla deneğe takılan bu mikroelektrotlara aktarıyor. Mikroelektrotlar, optik sinirlere bilgiyi ileten retina tabakasını uyarıyor. Görme özürlüler alnıyla görecek Görme özürlü kişiler için geliştirilen şapka benzeri bir cihaz, alındaki görme sinirlerini uyararak, bakılan nesneleri görselleştirmeye yardım ediyor. Japon uzmanların geliştirdiği ve deneme aşamasındaki görüş şapkası, nesneleri siyah-beyaz görmeye yarıyor. SOYUT DEĞERLERİN BEYİNDEKİ YERİ Beynin soyut kavramlarıyla ilgili yeni araştırmalar tanrı ve adalet duygularının varlığını sorguluyor. Tanrı inancı, aşk ve anaçlıkla ilişkili Bilim insanları tanrı inancı söz konusu olduğunda, beyinde en faal bölümün ise romantizm ve anaçlıktan sorumlu kaudat nükleus olduğunu gösterdi. Beyinde tanrı inancına özgü bir bölümden ziyade, beynin farklı bölümlerinin eşzamanlı devreye girmesinden kaynaklandığı ortaya çıktı. Bu teze göre, insanın kendinden aşkın bir güce kavuşma dürtüsü için özel bir bölüm yok. Adalet beyinde başlıyor Araştırmacılar beyinde, adalet ve hakkaniyet duygusunu yöneten bir odanın insanın kişisel çıkar dürtüsünü bastırdığını belirledi. İnsanların, adalet ve hakkaniyet duygusuna sahip tek hayvan türü olduğu varsayılıyor. Evrim biyolojisi çerçevesinde, adalet ve hakkaniyet duygularının, kişiye üreme veya hayatta kalma gibi salt biyolojik manada direkt bir çıkar sağlamamasına karşın, insanda bu dürtülerin var olduğunu vurgulanıyor. HAYVAN VE İNSAN HÜCRELERİ DENEYLERDE BİR ARADA Bilim insanları hayvanlar üzerinde de genetik araştırmalar yapıyor, hayvanlara alınan sonuçlar insanlarla ilgili gelişmelere örnek teşkil edecek. Deneylerde insan hücrelerinin hayvanlara verilmesi giderek daha çok tartışılıyor. Uzmanlar, Parkinson hastası maymunların beynine insan hücreleri enjekte ediyor. Maymunlarda gözlemlenen değişimlerden, insanlar için bir ilacın yapımında yararlanılacak. ABD’de bir araştırmada, insan embriyonları tavşan yumurtalarına yerleştirildi, Çin’de de özel bir araştırma kliniğinde keçilerin organlarına insandan alınan kan hücreleri verildi. İngiliz uzmanlar ise, insan DNA’sı ve inek yumurtalarını birleştirerek melez embriyon yaratmak için İngiliz hükümetinden izin aldı. İnsan ve hayvan melezi olacak embriyonlar, kök hücre çalışmalarında değerlendirilecek. Bu embriyonların fazla gelişmemesi için 1 hafta içinde imha edilecekler. Ortaya çıkacak olan embriyon yüzde insan olacak, yani bilimsel olarak yarı hayvan yarı insan’ olacak. HAYVAN KLONLAMA Hayvan klonlamayla ilgili bir haber komşu İran’dan geldi. İran’da bilim insanları iki kez koyun klonladı. İlk koyun doğumdan 5 dakika sonra solunum problemi nedeniyle ölürken, ikinci denemedeki koyun hayatta kalmayı başardı. Ülkeyi yöneten Şii dini liderler hayvanlarla yapılan klonlama deneylerinin caiz’ olduğunu açıklarken, insanlar üzerinde yapılan deneylere ise karşı çıkıyor. Güney Kore’nin en büyük üniversitelerinden Seul Ulusal Üniversitesi uzmanları, dişi köpeği klonlamayı başardı. Dünyanın ilk klon kedisi anne oldu ABD’de ise 2001 yılında klonlama yoluyla dünyaya gelen bir kedi, doğal bir erkek kediden üç yavru doğurdu. NÜKLEER FÜZYON İnsanoğlunun yüzyıllık hayali, tükenmez enerji üretme yolunda en büyük adım Uluslararası Termo-Nükleer Füzyon Projesi, Paris’ta yapılan bir törenle imzalandı. Avrupa Birliği, ABD, Rusya, Japonya, Çin, Güney Kore ve Hindistan’ın katılımıyla yaşama geçirilecek olan nükleer füzyon projesi, ilk nükleer füzyonu 2040’ta yapacak. Nükleer füzyon, 1 litre deniz suyundan 1 litre petrole eşdeğer enerji üretibilecek. Çin, füzyon deneyi gerçekleştirdi Öte yandan Çinli araştırmacılar, ülkenin ilk füzyon deneyinde plazma üretmeyi başardıklarını açıkladı. Paris'te yapılan imza törenine Fransa Cumhurbaşkanı Jacwues Chirac da katılmıştı. NEANDERTALLER Antropologlar insanın atasıyla akrabalığı olduğu bilinen Neandertallerin genetik haritasını çıkarıyor. Bilim insanları, yıllık bir Neandertal’in DNA’larını tek bir kemik üzerinden yeniden yapılandırdı. Araştırmada insan ile Neandertal DNA’sı arasında yüzde varan benzerlik bulundu. Neandertal iskeletleri üzerinde yaptığı araştırmada, insanın atalarıyla Neandertaller’in çiftleştiklerini ortaya çıkardı. Teoriye göre, bugünkü Avrupa halklarında Neandertal atalarından genetik kalıntılar olabilir
Bu yazımızda toplumsal alanda yapılan inkılaplar konusunu inceleğiz. Toplumsal alanda yapılan inkılaplar içinde de; Şapka Kanunu, Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması, Ölçü, Rakam ve Takvimdeki Değişiklikler, Soyadı Kanunu, Unvan ve Lakapların Kullanımını Yasaklayan Kanun, Kılık-Kıyafet Kanunu konularını ele alacağız. O halde toplumsal alanda yapılan inkılaplar yazımızda ilk olarak Şapka Kanunu konusuna değinelim. Şapka Kanunu 25 Kasım 1925 Şapka Kanunu’nun çıkarılmasının amacı, Türk halkını sosyal yaşamda modern bir görünüme kavuşturmaktı. Ayrıca bu kanun ile Batı ile bütünleşmekte hedeflenmiştir. Bir diğer neden ise halk arasında ayrıma yol açan unsurları ortadan kaldırmaktı. Mustafa Kemal, 23 Ağustos 1925 tarihinde Eskişehir ve Mahmudiye’ye yaptığı seyehatlerde şapkayı halka tanıtmış ve devrimin ilk işaretini vermiştir. Bu alanda en büyük adım ise 24 Ağustos 1925’te Atatürk’ün Kastamonu’ya yaptığı gezide atıldı. Kastamonu’ya başında bir şapka ile giden Atatürk,burada şapka ile ilgili bir konuşma yaptı. Ardından İnebolu’da yaptığı konuşmada “Medeni ve uluslararası kıyafet bizim için çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket elbette bunların tamamlayıcısı olmak üzere başta kenarlıklı başlık. Bunu açıkça söylemek isterim bu başlığın ismine şapka denir.” diyerek yeni dönemin kıyafet anlayışını açığa kavuşturmuştur. Bu gelişmelerin ardından TBMM, 25 Kasım 1925’te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun’u kabul etmiştir. 💯 Kurtuluş Savaşı’nın ve Kuvay-i Milliyeciler’in simge kıyafeti Kalpaktır. Türk kalpağı ile Atatürk Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması 30 Kasım 1925 Hatırlanacağı üzere laik bir devlet haline gelmek için daha önce halifelik kaldırılmıştı. Bununla beraber Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin hızla çağdaşlaşmasını önleyecek bütün engelleri kaldırmak istiyordu. Cumhuriyet Dönemi’nde Türk inkılabının getirdiği yenilikler dolayısıyla bir kısım tarikatlar ve tekkeler sosyal yenileşmeye direnmeye başlamışlardı. Atatürk, Kastamonu gezisinde bu konudaki düşüncesini “Efendiler ve eymillet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” diyerek açıkça ifade etti. Din istismarının önüne geçmek, laikleşmeyi sağlamak, eşitliği sağlamak, türbe,tekke ve zaviye gibi yerlerin rejim karşıtı eylemlerin odağı haline gelmesini önlemek için Refik Koraltan ve bazı vekillerin önergesi ile sunulan kanun 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edildi. Ayrıca bu kanunla “şeyhlik, dervişlik, dedelik, seyyitlik, çelebilik, müritlik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık, türbedarlık” gibi ayrıcalık bildiren unvanlar da kaldırılmıştır. Bu düzenlemeyle sosyal hayatın laikleşmesi konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Takvim, Saat ve Ölçülerde Yapılan Değişiklikler Takvim ve Saat Değişikliği Osmanlı’da günlük yaşamda Hicri, idari ve mali işlerde ise Rumi takvim kullanılmaktaydı. Bu durum toplum içinde ve Batı ile olan ticari ilişkilerde sorun oluşturmaktaydı. 1925’te bir kanunla Hicri ve Rumi takvim bırakılarak artık evrenselbir takvim haline gelen Miladi takvim kabul edildi. Kabul edilen Miladi takvim 1 Ocak 1926’dan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî takvimi olarak yürürlüğe girdi. Aynı gün ezani saat denilen 12 saat dilimini esas alan saat ezani yerine, 24 saat dilimini esas alan alafranga saat birimi kabul edildi. Uluslararası Rakamlara Geçilmesi Osmanlı’da kullanılan Arap rakamları, Batı ile ekonomik ilişkilerde sorunlara yol açıyordu. Bu nedenle Beynelminel Erkam’ın Kabulü ile Latin rakamlarına geçilmiştir. Ölçü ve Tartı Birimlerinde Değişiklik Osmanlı’da günlük hayatta bölgesel farklılıklar gösteren arşın, okka, endaze gibi uzunluk ve ağırlık birimleri kullanılıyordu. 1931 yılında yapılan yasal düzenlemeyle bu alanda da dünyanın yaygın olarak kabul ettiği metre ve kilogram gibi ölçü birimleri kabul edildi. Böylece yurdun her yerinde tek bir ölçü sistemi uygulanmaya başlanmış, böylece tam bir ölçü düzeni, ölçü birliği kurulmuş oldu. Milli Bayramlar ve Genel Tatiller Kanunu 1935 yılında kabul edilen bu kanun ile resmi bayram ve tatillerde düzenlemeye gidilmiştir. Hafta Tatilinde Değişiklik Osmanlı’da insanlar inançlarına göre tatil yapıyordu ve bu durum karışıklığa yol açmaktaydı. Mustafa Kemal 1924 yılında tüm tatil günlerini Cuma’da birleştirerek uygulamada birliği sağlamıştır. 1935 yılında ise hafta tatili Cuma’dan Pazar’a alınarak Batı ile olan ticari ilişkiler geliştirilmek istenmiştir. Soyadı Kanunu 21 Haziran 1934 Osmanlı’da halk çeşitli unvan ve lakaplar kullanıyordu. Bu durum özellikle resmi işlerde oldukça karışıklığa yol açıyordu. Ayrıca kullanılan dini, sosyal, ailevi ve asalet kaynaklı lakaplar ayrıma yol açıyordu. Bu nedenlerden dolayı, toplumsal eşitliği sağlamak ve topluma modern ve milli bir yapı kazandırmak için 21 Haziran 1934 tarihinde Soyadı Kanunu kabul edildi. Soyadı Kanunu ile; Her ailenin ön adı dışında bir soyadı alması zorunlu hale soyadlarının genel ahlaka aykırı olmaması, gülünç olmaması, yabancı ad olmaması seçme vazifesi kocaya verildi. Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadından önce; Etel-Etil, Etealp, Arız, Ulaş, Korkut, Emen, Çoğaş, Salır, Begit, Ergin, Tokuş, Beşe, Yazır soyadları önerilmiştir. Soyadı Kanunu sonrası Atatürk’ün imzası Unvan ve Lakapların Kullanılmasını Yasaklayan Kanun Bu kanunla beraber Ağa, hacı, efendi, hanım, hazret, zade gibi ayrıcalık belirten unvanların kullanımı yasaklanmıştır. Osmanlı’da verilen harp madalyaları hariç; nişan, madalya ve rütbelerin kullanımı da yasaklanmıştır. Ayrıca General, Mareşal gibi askeri unvanların kullanımı Hükümet ve Yüksek Askeri Şura iznine bağlanmıştır. Kılık-Kıyafet Kanunu 3 Aralık 1934 3 Aralık 1934’te çıkarılan bir kanunla da hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun din adamlarının mabetler ve ayinler haricinde dini kıyafetle dolaşmaları yasaklandı. Sadece Diyanet İşleri Başkanı, Rum ve Ermeni Patrikleri ile Yahudi Hahambaşısı her zaman dini kıyafet giyebileceklerdi. Bu kanun ile ayrıca yabancı devletlere özel askeri ve resmi kıyafetlerin giyilmesi de yasaklanmıştır. Türk inkılabı kadın kıyafetleri konusunda yasal bir düzenleme getirmemiştir. Kadınların kıyafet konusunda çağdaş dünyaya uyumlu hâle gelmeleri kendi doğal sürecine bırakılmıştır. Nihayet uygarım diyen Türkiye’nin gerçekten uygar olan halkı, baştan aşağıya dış görünüşüyle dahi uygar ve olgun insanlar olduğunu fiilen göstermek Kemal Atatürk Bu bilgiler MEB ve Akademik kaynaklar referans kullanılarak hazırlanmıştır.
sanat ve spor alanında yapılan inkılaplar