DokuzuncuHariciye Koğuşu nedir?, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu anlamı nedir?, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ne demektir?
Bu kitap, bütün bir fakir çocuklar hastahanesinin romanıdır. Burjuvanın çocuğu 9 uncu Hariciye Koğuşu’nda yatmadı, o ve onun anası, babası o beyaz duvarların kabusunu duyamaz. 9 uncu Hariciye Koğuşu’nda halkın çocuğu yatıyor, benim oğlum yatacak, onu ancak biz anlarız. Peyami’nin bu kitabı tam mükemmel ve ciddi
DokuzuncuHariciye Koğuşu İncelemesi. Bu yazı 19 Ocak 2021 tarihinde Sezer Sezgin tarafından yazılmıştır. Son güncelleme tarihi 21 Ocak 2022. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa’nın 1930 yılında yayımlanan sekizinci romanıdır. İlk baskısı 1930 olmasına rağmen aslında 1937 yılında yayımlanan baskısı ile daha çok
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun konusu, ayağındaki rahatsızlıktan dolayı doktor doktor dolaşmak zorunda kalan ana karakter ve anlatıcının başından geçen olaylardır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu kitabının karakterlerinden bazıları şunlardır; yazar, Nüzhet, Paşa, Doktor Mithat, Operatör
Adı olmayan kahramanlar bana hep yazarından bir şey taşıyormuş hissi veriyor. Hoş, her roman yazarından mutlaka birçok şey taşıyor ama sanki yazar bununla bize, biraz beni hissedin, benim satır altlarımı okuyun, diyor. Beni duyun diyor. Bunu Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda da hissetmiştim. .
GPRoD. KİTABIN ADI DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU KİTABIN YAZARI PEYAMİ SAFA KİTABIN KONUSU Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar. KİTABIN ÖZETİ Küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır. Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktoruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi Erenköy'e gideceğini öğrenince paşanın da onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar. Kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir, getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder. Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider. Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside uyurlar. Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar. Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesininde o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur. Hızla geçengünlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durmun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpıdamamasını ister. Evi birden kalabıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlrin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtılduğun ancak yer basamayacağını söyler. Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ Peyami Safa Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı 1913 ve “ Üç Kardeş” adlı 1918 birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur 1918 vb. gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları tarafından teşvik edildi. O tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası 1936 ve Türk Düşüncesi 1953-1960” adlı iki de dergi çıkardı. 1961’ de İstanbul’ da öldü. ESERLERİ Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa Kitap Sınavı Klasik Sorular ve Cevapları için tıklayınız.... Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa Kitap Sınavı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız... Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili Oleh
Berna Moran 1979, Peyami Safa’nın 1939’a kadar yazdığı romanların hemen hepsinde yinelenen bir şema/yapı olduğunu düşünmektedir. Buna göre Safa, madde-ruh şeklinde gördüğü Batı-Doğu çatışmasını; dört kişinin Batı’lı, Doğu’lu ve yazarın görüşlerini seslendiren bilge kişi olmak üzere üç erkek karakter ile Batı-Doğu arasında kararsız bir genç kız rol aldığı bir aşk öyküsü/çatışması üzerinden yansıtmaktadır Çandır, 2012; Aksoy, 2009; Utku Günaydın, 2015. Bu aşk öyküsünde anahtar rol, seçicilik işlevi/görevi yüklenen kadın karaktere aittir ve yazarın bunu, Türk toplumunun iki uygarlığın değerleri arasındaki bocalayışını yansıtmak amacıyla yaptığı değerlendirilmektedir Moran, 1979. Gerçekten de şemayla uyumlu biçimde, Safa'nın romanlarında; iki seçenek arasında kalan, maddi zevklere kapılmaya yatkın, Batı’yı çekici bulan ama Doğu’dan da vazgeçemeyen ve seçimlerinde mutlaka bir bilge erkeğin yol göstericiliğine gereksinim duyan kadın karakterler, dikkat çekici biçimde çoktur Genç, 1992; Günay-Erkol, 2011; Aksoy, 2009. Safa’nın, “kararsız” kadın karakteri üzerinden toplumun “kararsızlığını” yansıtma tercihine ilişkin söz konusu durum, bir yoruma göre, sadece Peyami Safa’yla sınırlı olmayan, çoğunluğu erkekler tarafından üretilen birçok yapıtta yinelenen ve kadını, kötücül ve kusurlu bir insan olarak sunan zihniyetle açıklanabilir Aksoy, 2009. "Kadının bütün kudreti ve mizacı teslim olmaktır" diyen Safa’nın, kadının mücadele yanlısı olmadığını savunduğu, toplumun kararsızlığını göstermek için, kolaylıkla etki altında kalan kadını seçtiği de iddia edilmektedir Genç, 1992. Bu teze karşı, Peyami Safa romanlarında Batılı yaşamın tuzaklarına düşen erkek karakterlerin de bulunduğuna dikkat çekilmekte; romanlarında ahlaki yozlaşmayı yanlış Batılılaşma noktasında eleştiren Safa’nın, cinsiyete ilişkin bir kategori üzerinden yargılamada bulunmadığı öne sürülmektedir Kanter, 2015; Aksoy, 2009. Kadın Peyami Safa’nın kadını, erkekten aşağı gördüğü; kadının görevinin ana ve iyi bir eş olmak, yerinin de evi olduğunu düşündüğü yorumu yapılmaktadır Moran, 1979. Annelik hissi nedeniyle kadının, heyecanı kendinde değil sevdiklerinde arayan, kendini sevdiklerine dağıtan cömert bir ruha sahip olduğunu düşünen Safa için, ideal kadın, böyle bir fedakârlık ruhuna bürünebilmiş, anneliğini yitirmemiş kadındır Dinler Köksal, 2013. Böyle bir bakış açısı, Safa’nın romanlarına; geçişliliğe imkân tanımayan, katı bir biçimde “ya o ya o” mantığıyla kurgulanan bir kadın tipi olarak yansır. Böylece, doğuran/anne olan bir kadının kamusal alanda görünmesi keskin bir dille reddedilir Ay ve Durakoğlu, 2012. Safa, kadının ekonomik özgürlüğünü elde etmesine açıkça karşı çıkar Moran, 1979. Ayrıca, kadının kamusal alana girse dahi erkekle aynı ücreti almamasını da savunur Ay ve Durakoğlu, 2012. Bu düşünceleri romanlarına, geçimi için çalışmayan, evliyse kocasının eline bakan, ona bağımlı olan kadın karakterler olarak yansır Moran, 1979; Uğurcan, 2012; Köksel, 1992. Herhangi bir mesleği ve toplum içinde görevleri olmayan bu kadınlar; aile kurumuna saygı duymayan, evliliğe ihanet eden, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgilenmeyen ve dünyada olan bitenin farkında olmayan karakterlerdir Köksel, 1992. Eğitim konusunda Safa, kadının liseden sonra eğitime devam etmesinin, “ev ve analık vazifeleri” nedeniyle uygun olmadığını düşünür Öztürk, 2013. Ancak romanlarında, Doğu’lu erkeklerin aşık oldukları Batı’lı ailelerde yetişmiş kadınlar, yabancı dil bilen, eğitimli, piyano çalan tiplemelerdir. Moran 1979 bu durumun, Safa’nın ikilemine; Batı’lı kadınlara hem hayranlık duyduğuna hem de onları hor gördüğüne işaret ettiğini düşünür. Bununla birlikte, aynı zamanda kadın kahramanların önemli bir bölümü, sinirli, hassas, dayanıksız bir ruh hali sergileyen tipler olarak resmedilir. Bir kısmı sık sık baygınlık geçirir, istenmeyen şekilde gelişen olaylar karşısında aşırı tepkiler verir, sebepsiz jest ve mimikler yapar, uykusuzluk çekerler Köksel, 1992. Safa’nın deliliğe bakışının da dişil ve alafranga olanla doğrudan ilişkili olduğu savunulmaktadır Aydın, 2014. Safa’nın, eserlerinde, iki değerler sistemi/madde ile ruh arasında bıraktığı, seçicilik işlevi yüklediği kadın karakter üzerinden, alafranga hayata özenmenin genç kızlar için nasıl bir tehlike yarattığını göstermek niyetinde olduğu da dile getirilir Moran, 1979. Genç kızların ait olduğu gösterişsiz ama temiz dünyada kalmalarını telkin eden Safa, bunun için kötü son ve pişmanlık motiflerini kullanır Uğurcan, 2012. Dolayısıyla kadınlar, ilk önce kararsızlık çekseler de, sonunda, manevi Doğu’nun değerlerini ve geleneklerini savunan erkekleri seçerler. Bu seçimi zamanında yapamayanlarsa ya kötü yola düşer ya da genç yaşta ölürler Aksoy, 2009; Çandır, 2012. Sentez ve Haysiyet Safa’nın cinsiyete ilişkin bir kategori üzerinden yargılamada bulunmadığını savunan yaklaşıma göre, Peyami Safa’nın eserlerindeki Doğu-Batı ikilemi ve bu karşıtlıktan kaynaklanan sorunlar, yazarın oluşturduğu Doğu-Batı senteziyle cevaplanmaktadır Çandır, 2012; Genç, 1992. Bir Tereddüdün Romanı’nda ideal eşin vasıflarını tarif eden erkek kahraman şöyle der “Eski ailelerin kapalı ahlaki terbiyesiyle yeni ailelerin açık fikri terbiyelerini haiz bir genç kız." Uğurcan, 2012. Fakat bu durumda, Doğu’lu erkek tipleri edilgen çizen ve Doğu-Batı sentezini daha çok kadın tiplerde arayan Safa’nın kadın karakterlerinin, söz konusu sentez arayışına doyurucu bir yanıt verip veremediği sorusu ortaya çıkar. Zira kadın kahramanlar romanın sonunda Doğu’ya dönmekte, Batı’ya yöneldikleri için pişmanlık duymakta ya da alafranga yaşam sürmenin faturasını kötü bir sonla ödemektedirler Ay ve Durakoğlu, 2012. Aslında, farklı bir bakış açısıyla, Safa’nın çoğu romanında kadın kahramana “züppelikle halislik” arasında yaptırdığı seçimin, doğrudan doğruya erkeğin haysiyet problemini çözmeye yönelik olduğu da söylenebilir Gürbilek, 2004’ten aktaran Ay ve Durakoğlu, 2012. Buna göre, kadının Safa’nın romanlarındaki işlevi, Doğu’lu erkeklerin batılılaşma karşısında yaşadıkları gerilime yanıt vermesiyle ortaya çıkar ve kadın kahramanlar genellikle Batı’lı olarak temsil edilen erkeklerden Doğu’lu olanlara, ikincilerin sarsılan ve yitirmeye yüz tuttukları erkekliklerini yeniden kazanmalarını sağlamak için yönelirler Ay ve Durakoğlu, 2012. Moran 1979 ise, söz konusu şemanın Peyami Safa’nın ard arda yazdığı romanlarda tekrar edilmesinin nedeninin/anahtarının Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda 1931 bulunabileceğine inanmaktadır. Romanın otobiyografik niteliğinden hareket ediyor olmalı ki, romandaki aşkı, Peyami Safa’nın çok genç yaşında başından geçmiş ve üzerinde derin izler bırakmış gerçek bir aşk olayı olarak düşünür ve bunun Safa’nın sonraki romanları bakımından belirleyici bir rol oynadığını iddia eder. Bunun sonucunda, Batı’lı erkek tipler Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki Ragıp’ın geliştirilmiş çeşitlemeleri olarak ortaya çıkar, kadın kahramanların kişiliği de Nüzhet’ten belirgin izler taşır. Nüzhet Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanının kadın karakteri Nüzhet, diğer romanlardaki kadın karakterlere benzer biçimde, “kimlik arayışı içinde olan kadın” değerlendirmesine maruz kalır Bereketli Doğan, 2011. Hatta, olgun bir kişiliğe sahip olmadığı; şımarık, basit, alaycı, sorumsuz bir kız olduğu yorumu da yapılmaktadır. Ayrıca Nüzhet’in, hasta çocuğa karşı kalbinde küçük de olsa bir takım duygular uyandığı, fakat annesinin karşı çıkması, kahramanın sakat kalma tehlikesi olan bir hasta olması, kendisinden dört yaş küçük olması, zengin bir doktor tarafından istenmesi gibi etkenler nedeniyle kafasının karıştığı ve duygularının değiştiği öne sürülmektedir Sürmeli, 2015. Bu yorum ve değerlendirmelerde, Safa’nın romanlarına yönelik şemanın fazlaca etkili olduğu ve Nüzhet’e diğer roman kahramanları için ileri sürülen niteliklerin yakıştırıldığı düşünülebilir. Zira romanda, Nüzhet için, ne “kimlik arayışı içinde” olduğu ne de “şımarık, basit, sorumsuz” olduğu yorumunu yapmaya elverişli bir veri bulunmamaktadır. Nitekim Moran 1979, Safa’nın romanlarına ilişkin şemanın aynen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda bulunduğunu, romanın şemaya kaynaklık ettiğini veya şemanın romana doğrudan uygulanabileceğini söylememekte, yalnızca romanda geçen aşk olayının şemanın üzerinde/oluşmasında etkili olduğunu belirtmektedir. Keza, benzer bir yansıtmayla, Nüzhet’in Hasta Çocuk’u bırakıp Ragıp Bey’le Avrupa’ya gitmeyi tercih etmesinin sembolik bir anlamı olduğu, Genç Kız’ın, sadece Hasta Çocuk’u bırakmakla kalmayıp, bir anlamda Doğu kültürünün değerlerinden de koptuğu ifade edilmektedir Bingöl, 2017. Fakat her şeyden önce Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Doğu-Batı çatışmasının merkezde olduğu bir roman olmadığı gibi, erkek ve kadın karakterler de, Doğu-Batı değerleri ekseninde çizilmemiştir. Kaldı ki, Hasta Çocuk’un gözünden, onun tuttuğu notlarla örülen öyküde, Nüzhet ve Ragıp gibi diğer karakterlerin ayrıntılı çizilen tiplemeler olmadığı da belirtilmelidir. Aşk Olayı Romanda anlatıcı, adı zikredilmeyen, Hasta Çocuk olarak anılabilecek olan baş erkek karakterdir. On beş yaşındaki bu çocuğun tarih yerine başlık vererek tuttuğu notlar, yaşadıklarına dair duygu ve düşüncelerini okuyucuya sunar. Bu notlar ve notların sonradan okunduğuna işaret eden parantez içi müdahalelerden, Hasta Çocuk’un, olayların geçtiği sırada/zamanda, beraber büyüdüğü ve kendisinde dört yaş büyük olan Nüzhet’e aşık olduğunun bilincinde olmadığı anlaşılmaktadır “Hala onu sevdiğimi tamamiyle anlamıyordum, fakat sevinç içinde idim.” Yaşı daha küçük olsa da, on dokuz yaşındaki Nüzhet’e göre kendisini olgun hisseden, onun bu çocukça halini de sevdiğini söyleyen Hasta Çocuk’a göre Nüzhet; yerinde duramayan, heyecanları ve kahkahaları hatta merhametsizliği otomatik, tabiatı müstehzi, kendi kendisiyle uğraşmaktan hoşlanmayan bir genç kızdır. “Nüzhet’le beraber büyüdük. … Ben ondan evvel ruhen çocukluktan çıktım, daha evvel ciddileştim. O hala çocuktu. Fakat bu da benim hoşuma gidiyordu.” “Nüzhet de yanımızda çok durmadı, bir sıçrayışta balkona çıktı. Bu, onun huylarından birisidir. Herhangi bir vaziyette ekseriya iki dakikadan fazla durmaz ve kaçar.” “Ben Nüzhet’in kahkahalarından ürkerim, bu, bir silahtır ki Nüzhet onu başkalarının zaafları üzerine merhametsizce boşaltır. Ağzından bu kısa, kesik ses parçasının dışarıya sıçrayışı kendisi için o kadar gayri ihtiyaridir ki infilaktan sonra o da her zaman şaşırır, bazen utanır ve nadir olarak da açtığı yaraya acır. Nüzhet’in birçok heyecanları otomatiktir.” “Bende her zaman deruni mücadeleyi teşvik eden bu türlü dargınlıklar, kendi kendisiyle didinmekten hoşlanmayan Nüzhet gibi tabiatlarda bütün ruhi faaliyetlerin durgunluğuyla ve can sıkıntısıyla neticelenebilirdi.” Nüzhet, kendisiyle evlenmek isteyen biri olduğunu ve ailesiyle bu konuda görüştüğünü anlatırken de hadiseyi hafife aldığı/çok ciddiye almadığı izlenimi verir. Fakat aile içinde bu hadise vesilesiyle kendisinin konuşuluyor olması hoşuna gitmektedir. Hasta Çocuk’un gözünden Nüzhet böyle görünmekte, onun hakkında söyledikleri bunlardan ibaret kalmaktadır. Dolayısıyla Nüzhet’e ilişkin söylenenler, onun ne kimlik arayışı içinde olduğuna ne de basit, şımarık ve sorumsuz olduğuna işaret eder. Onun alaycılığı bile Hasta Çocuk tarafından gayri ihtiyari/otomatik tepki olarak nitelendirilir. “İstihza sesine hakimdi; fakat onun tabiatı müstehziydi ve böyle olmasa bile, kendisini isteyen adamla mı, hadise ile mi, benimle mi istihza ettiğini anlamak güçtü. Anlatırken arada bir küçük kahkaha atıyordu - Biliyor musun diyordu, bunlar hoşuma gidiyor… Evin içinde büyük bir mesele… Herkes bunu… yani beni düşünüyor. Boyum, bosum, kaşım, gözüm… Onun tahsili, parası, güzelliği… bir sürü mukayeseler! Ben hep gülüyorum. Annem bana kızıyor. Bir kahkaha daha attı. Ben ağzımı açamayacak bir halde idim ve dinlemekte de güçlük çekerek susuyordum. Birdenbire kolumu tuttu - Of! Sen ne ciddi adamsın! Bir şey söylesene…” Hasta Çocuk, Nüzhet’in kendisinden on altı yaş büyük doktor Ragıp ile evlenmesini istemez. Yengesine bunu, yaş farkı ile mesut olmak arasında kurduğu bağlantıyla ifade eder. Bu adam Nüzhet’i mesut edemez – Çünkü, Nüzhet’in birçok arzuları vardır ki o adam anlıyamaz. Yengem, vücudunun birçok parçaları asabiyetle kımıldanarak, sesini yükseltti -Ne gibi arzular? Bir genç kız ne isterse bu adam yapabilir Rahat ettirmek, giydirip kuşatmak, iyi muamele etmek… -Hayır yenge! Bir genç kızın istediği şeylerin bu, binde biri bile değildir. Devir değişti. Hele Nüzhet sefalet görmüş bir kız değil ki, rahat etmek, iyi giyinmek onun için bir saadet olsun. O, zaten rahat. O başka şeyler ister. Kendine yakın bir insan ister. Koskoca bir doktorla anlaşamaz. Bu adam Nüzhet’ten on altı yaş büyük.” Aşık olduğu bilincinde olmasa da, Nüzhetîn bir başkasıyla evlenmesini istemeyen Hasta Çocuk, Yenge’ye söylediği yukarıdaki sözleri, Nüzhet ile yaşadığı “öpücük” hadisesinin akabinde, belki de o hadisenin verdiği cesaretle sarf edebilmiştir. Taşıdığı hararet hissettirilerek okuyucuya aktarılan bu sahne, Hasta Çocuk için hadisenin aşk mı yoksa yalnızca cinsel merak/istek mi olduğu sorusunu ortaya çıkarır. “Gömleğinin üstüne bir şal örtmüş. Ayakları terlik içinde çıplak. Korkusunun şiddetini hissettiren büyük bir cesaret hamlesiyle yaklaştı ve bana bakarak bir kahkaha attı. … Sık sık nefes alıyordu. Biraz açılan şalının önünde, o ana kadar bu derece olgunlaşmış olduğunu esvaplarının üstünden anlayamadığım göğsünü gördüm ve yepyeni bir Nüzhet keşfettim. … Baktığımı görünce göğsünü kapadı.” “Elini omzuma koydu ve ısrar etti. Artık merhamete layık olduğumu anlamaktan utanmayacak kadar mukavetimi ve gururumu kaybetmiştim, teslimiyetin zevki içinde başımı yastığa koydum. –Hastalanırsın diye korkuyorum. Diyerek avucunu alnıma koydu ve saçlarımı okşamaya başladı. O vakit, içimde sıkışan duygular için yeni bir mecra keşfettim; eğer bu duyguları o tarafa doğru sevk edebilecek olursam, yalnız kurtulmakla kalmayacaktım, o anda me’sut olacaktım. İçimde bu inkılap birdenbire oldu, Nüzhet’in kollarını birdenbire tuttum ve ona yepyeni gözlerle baktım. Evvela biraz şaştı, sonra beni dikkatlice süzerek bir şey düşündü; ela gözlerinin bir yandan öte yana şeytani bir yarım daire çizdiğini gördüm ve daha fazla cesaretlendim. Vücudunu kendime doğru çektim, bıraktı, göğsü göğsümün üstüne düştü ve hararetlerimiz birleşti. İkimizin birden, yahut ikimizden birinin kalbi şiddetle çarpıyor, Nüzhet’in göğsündeki yayları oynatıyordu. Bir avucumla başını tuttum ve başıma doğru çektim. Dudaklarımız birbirine değer değmez, Nüzhet, elektrikli bir maden parçasını öpmüş gibi sarsıldı ve bir sıçrayışta ayağa kalktı. Biraz durdu, göğsünü şişiren derin bir nefes aldı, belki bir şey söylemek istedi, fakat hiçbir şey söylemeden, hatta nefesini boşaltmadan geriye döndü, koştu ve odadan çıktı.” Ardından gelen ikinci öpüşme sahnesinde, öpüşmeye götüren ve hadiseyi ilerleten hareketleri Nüzhet yapar ve bunu kendisinin yapmasını gerektiğini düşünen Hasta Çocuk, yine de kendi cesaretinden memnun kalır. “Mum ışığında yarı çıplak, ne kadar güzelleşiyor! Her kımıldanışında bazı bir çocuk, bazı bir genç kız, bazı da bir kadın beliriyor Saçlarının gıdığından kurtulmak için başının yaptığı ilcai küçük sıçrayışlarıyla bir çocuk, gömleğinden kurtulan yarı çıplak bir omuzun yavaşça ve utangaç içeri kaçışıyla bir genç kız; ve arada bir, arzulu bir teneffüsle gerilen göğsünün ileriye çıkışı, kendini gösterişi ve kuvvetli kabarışıyla bir kadın. Ve şalı idare eden kıvrak, zeki eller. Ve ne şefkatli arkadaş! Beni temin ediyor.” “Nüzhet’i tekrar kucaklayarak kendime çektim. Daha doğrusu bu sefer kendini bana o çekti fakat ben gene cesaretimden mağrurdum ağzıyla ağzımı arayan o idi fakat ben gene cesaretimden mağrurdum, elleri ensemde birbirini buldu ve dudakları yüzümde nokta nokta dolaştı, sonra dudaklarımın üstünde durdu. Ben arka üstü yattığım için onun başının ağırlığı da dudaklarınınkine zammoluyor ve benim dudaklarımı sıcak bir tazyikle yoğuruyordu… Göğsümle göğsü arasında da aynı hadise. Bu hal çok uzun sürdü. … Biraz kımıldadım, yüzüne baktım. … Uyuyor. … Arada bir uyanıyor, boynuma sarılı kollarını biraz daha sıkarak uyuyor. Veya gibi yapıyor. … Birdenbire tekrar bana sarıldı, sonra yataktan indi, ayaklarının ucuna basarak uzaklaştı.” Öpüşmenin ötesine geçmeyen bu cinsel münasebetin Hasta Çocuk’un aklına daha ileri bir hadiseyi düşürdüğü, Nüzhet’in anlattığı rüyaya verdiği tepkiyle açığa çıkar. Nüzhet’in attığı küçük tokat, aslında benzer şeyleri düşündüklerini ima etmektedir. “Nüzhet bana güzel bir rüya gördüğünü söylüyor, fakat bu rüyayı anlatmıyor. … – Anlatırsam belki rüyayı bir daha göremem. – Bu rüyayı hakikat yapamaz mıyız? Ağzıma küçük bir tokat vurdu ve şaşkınlığıma güldü.” Hasta Çocuk ile Nüzhet arasında aşka dair herhangi bir diyalog geçmez. Öpüşme sahneleriyse, aşktan ziyade, on beş yaşındaki bir çocuk ile on dokuz yaşındaki bir genç arasındaki cinsel arzuyu/münasebeti çağrıştırır. Safa’nın, öpüşme sonrası “kaçma ve uyuma” tepkileriyle yumuşattığı arzu, şiddetini rüyada açığa vuruyor gibidir. Hastalığı ilerleyen ve tıbbi müdahaleler geçiren Hasta Çocuk, bu süreçte, Nüzhet’i hayal etmekte, sayıklamakta fakat onun kendisinin yaşadıklarını bilmesini, üzülmesini istememektedir. “Nüzhet’in hayali bütün bu düşüncelerimden bir saniye bile ayrılmıyor. … Nüzhet’in gözlerini merak ediyorum fakat haber almasını istemiyorum felaketlerimi bir kurutma kağıdı gibi içeceğini tahayyül ettiğim bu gözlerin içine kimbilir ne kuvvetli bir tecessüsle bakacağım fakat göz göze gelmeye katlanamam, bilmesini istemiyorum. Ve yaşardıklarını görmek! Bunu tahayyül ederken benim gözlerim yaşarıyor.” Nüzhet hastalığı öğrenmiş olmalı ki, ziyarete gelemediği için af diler ve sonrasında Hasta Çocuk, Nüzhet’in evleneceğini öğrenir. “Nüzhet’ten kart geldi. Ziyaret edemediği için af istiyor. Hastalar affetmesini bilirler ama… … Bu Perşembe Nüzhet’le Ragıp Bey’in nikahları olacak.” Nüzhet’in yaptığı Ragıp ile Hasta Çocuk arasında bir seçim değildir, zira Hasta Çocuk Nüzhet’e talip olmadığı gibi aşk ilanında da bulunmamıştır. Ne Ragıp Batı’yı temsil eder ne de Hasta Çocuk Doğu’yu. Romanda, Türkçe konusunda yaşanan küçük bir tartışmada Hasta Çocuk’un Ragıp için kullandığı “Batı tesirinde kalmak” ifadesinin dışında Doğu-Batı karşıtlığı/tartışmasını çağrıştıracak değer eksenli bir pasaj yer almaz. Ayrıca Nüzhet, kararsız kadın tiplemesine uymadığı gibi, romanın sonunda Ragıp ile evlenir. Böylece, eğer Ragıp’ın Batı’yı temsil ettiği varsayılıyorsa, Nüzhet Doğu’yu değil Batı’yı seçmiş olur. Dolayısıyla Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun şemaya uyan bir roman olduğu söylenemez, ki Berna Moran da bunu iddia etmemektedir. Yine de, eğitimi hakkında bilgi verilmeyen Nüzhet’in herhangi bir işte çalışmadığı kuvvetle muhtemeldir ve Safa’nın romanlarındaki genel kadın karakter özellikleriyle bu yönüyle benzeşir. Buna belki, Nüzhet’in ciddiyeti sevmeyen ruh hali de eklenebilir. Romandaki aşk olayının, Safa’nın yaşadığı gerçek bir aşka dayanıp dayanmadığı hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. Hatta, romanda anlatılanın aşktan çok, bir çocuk ile genç arasındaki hoşlanma ve öpüşmeden ibaret cinsel bir münasebet olduğu da ileri sürülebilir. Kaynakça Aydın Sürmeli, Peyami Safa’nın Romanlarında Değerler Eğitimi ve Türkçe, Tezi, İnönü Üniversitesi, 2015 Ayşegül Utku Günaydın, Mihail Nuayme ve Peyami Safa’nın Yapıtlarında Mistisizm ve Birey, Monograf, 2015 Ayten Genç, Peyami Safa’nın “Fatih-Harbiye” Adlı Romanında Doğu-Batı Çatışması, Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, 1992 Behiye Köksel, Peyami Safa’nın Romanlarında Kadın, Tezi, İnönü Üniversitesi, 1992 Berna Moran, Peyami Safa’nın Romanlarında İdeolojik Yapı, Birikim 54/55, 1979 Beyhan Kanter, Peyami Safa’nın Romanlarında Beden İmgesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2015 Çimen GÜNAY-ERKOL, OSMANLI -TÜRK ROMANINDAN ÇAĞDAŞ TÜRK ROMANINA KADINLIK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM, Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011 Emine Öztürk, Sosyo-Tarihsel Perspektif Süreci İçinde Aşk Sosyolojisi, Cinius Yayınları, 2013 Ferhat Korkmaz, TÜRK ROMANININ İLK BOVARİST TİPLERİ, Esosder, Kış/Winter Cilt/Volume10 Yıl/Year2011 Sayı/Issue35 320-336 Hilal Aydın, TOPLUMSAL CİNSİYET VE ESTETİK ÖZERKLİK BAĞLAMINDA TÜRK EDEBİYATINDA DELİLİK VE KADIN, Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2014 Murat Güvenir, Peyami Safa Üzerine, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 44, Sayı 1, 1989 Mustafa Özbalcı, Peyami Safa’nın Edebi Romanlarında Batılılaşma ve Dini Hayatın İzleri, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 8, 1993 Muzaffer Çandır, Bir İsyanın Romanı Mahşer, Vefatının Peyami Safa Kitabı, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012 Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Ötüken, Yayın Sema UĞURCAN Zihniyetlerin Yansıma Alanı Olarak Peyami Safa’nın Romanları ve Şahıslar Dünyası, Erdem Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, Sayı 62, 2012 Sinem Bereketli Doğan, Peyami Safa’nın Romanlarında Kadın ve Kadın Eğitimi, Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2011 Sümeyye Dinler Köksal, PEYAMİ SAFA’NIN YALNIZIZ ROMANINDA KADIN VE AİLEYE BATILILAŞMA EKSENİNDEN BAKIŞ, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/1 Winter 2013, p. 1259-1268. Süreyya Elif Aksoy, PEYAMİ SAFA’NIN ROMANLARINDA MODERNLEŞME VE MEKÂN, Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2009 Ulaş Bingöl, Peyami Safa’nın Romanlarında Doğu-Batı Meselesi Bağlamında Değerler Çatışması, idil, 2017, Cilt 6, Sayı 31, Volume 6, Issue 31 Volkan Ay ve Abdullah Durakoğlu, PEYAMİ SAFA METİNLERİYLE MUHAFAZAKÂRLIĞA YENİDEN BAKMAK MODERNLEŞME, BİREY VE DÜŞÜNME AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt12, 20. Yıl, Özel Sayı, 1221-46
peyami safanın turkiyenin ilk yada ikinci psikolojik romanı olma ozelligini tasıyan genellikle ortaokul/lise caglarında okutulan sakat bi cocugun hastane gunlerini anlatan karamsar da olsa oldukca gusel kitap.. "yuksek,ciplak,mavi,dumduz,dimdik hicbir gorus kosesi yok ki icine bir duvar parcasi girmesin. hep ve yalniz onlari goruyorum. onlardan kacan gozlerim onlarla uzuyorlar, yukseliyorlar; sertlesiyor ve korkak,yumusak bakislarima kaskati carpiyorlar,gozlerimi ezecekler. basim gibi yayiliyor ve beni cevreliyorlar. serinliklerini hissediyorum. denizde, ciplak vucudumu saran dalgalarin birdenbire tas kesilmeleri gibi , duvarlari kimildamiyorlar....onlarla mucadele ederek vakit geciriyoru, fakat onlar donmus avuclariyle zamani da yakaliyorlar, durduruyorlar ve hayatimin serbest akisina mani soguyor ve kirecleniyorum. " edebiyatımızın büyük ustalarından peyami safa'nın, herhangi bir olgunun psikolojik dokusunu ortaya çıkararak anlatageldiği uslubunun zirveye çıktığı, gerçekçilğin nimetlerinin sonuna kadar kullanıldığı roman. pekçok diğer klasik eserin akıbeti gibi, günümüz insanlarının klasikler arasında olduğu için malesef okumadığı roman. hayatın sadece zevk-i sefa ve mutluluktan ibaret olmadığını; insanların başına her türlü bedeni ve ruhi travmanın gelebileceğini bir ibret vesikası olarak göz önüne seren, özellikle ergenlik çağındaki insanların okuyup hayattan dersler çıkarmasını sağlayabilecek eser. okurken gözlerimin ister istemez dolduğu ve roman kahramanının yerine çok kereler kendimi koyup üzüldüğüm roman... peyami safa'nın ulusal alegorik` alegori ` tabanda yazmış olduğu roman. aynı zamanda dizi filmi de çekilmiş olan ve psikolojik analiz açısından olayı aşmış bitirmiş peyami safa romanı. ilk basimini nazim hikmete adamistir peyami safa. nerden nereye... anlatilanlari kafada canlandirmak icin kasmaya gerek biraktirmayan, dolayisiyla her$eyi mukemmel ifade eden yazin eseri. "beklemesini onlar kadar bilen yoktur"hastanede sıra bekleyen hastaları böyle anlatır peyami safa ilk epigrafta. sonra muhteşem tasvirler hücumas geçer. dizisi de yapılmıştı trt'de. hatta romanda kahramanın ismi hiç geçmediği için senaryoda kolaylık olması açısından başroldeki elemana "safa" ismnini vermişlerdi yanlış hatırlamıyorsam. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Peyami Safa Kimdir ? Peyami Safa, Cumhuriyet edebiyatında “bireyin iç dünyasını esas alan” tarzda kaleme aldığı eserleri ile tanınır. Peyami Safa’nın “bireyin iç dünyasını esas alan” tarzda eserler kaleme almasındaki başlıca sebep bizzat kendi boğuştuğu bir çocukluk dönemi ve bu hastalık sürecinin getirdiği yıkım onun psikolojisini ciddi anlamda etkilerken eserlerinde de yansımalarını Hariciye Koğuşu’da Peyami Safa’nın yaşadığı bu sıkıntılı süreci kurguya dönüştürdüğü bu nedenle de otobiyografik olarak anıldığı Hariciye Koğuşu KonusuKüçük yaşta babasını kaybeden ve annesiyle birlikte yaşama tutunmaya çalışan 15 yaşındaki küçük bir çocuğun yazar romandaki asıl kişi olan bu çocuğun adını vermemiştir. 7 yıl boyunca bacağındaki hastalık yüzünden hastane hastane dolaşması Hariciye Koğuşu ÖzetYedi yıl boyunca bacağındaki hastalıkla uğraşan çocuk, son bir umutla bir kez daha hastaneye gittiğinde kemik veremine yakalandığını öğrenir. Doktorlar durumun böyle gitmesi halinde bacağının kesilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylemesi üzerine çocuk büyük bir üzüntüyle eve hariciye koğuşu özetAnnesine bir türlü bacağının kesilme tehlikesi içinde olduğunu söyleyemez. İyi beslenirse bacağındaki ağrının geçeceğini söyleyerek durumu geçiştirir. Ancak aslında uzun bir tedavi süreci onu İstanbul’un kenar mahallelerinde yer alması ve hastaneye uzak olması nedeniyle annesi çocuğun Erenköy’de yaşayan ve uzaktan akrabaları olan Paşa’nın yanında kalmasını süre içinde Erenköy’deki konağa yerleşen çocuk burada Paşa’nın 19 yaşındaki kızı Nüzhet’e karşı büyük bir ilgi duymaya başlar. Ancak çocuk hastalığın verdiği çelimsizlik nedeniyle özgüvenini kaybetmiştir. Hiçbir kızın kendisini sevmeyeceğini düşünürken Nüzhet’e karşı umutsuzca bir ilgi çocuk hastane ve konak arasında günlerini devam ettirirken hastalığının ilerlemesi nedeniyle iyiden iyiye psikolojik sorunlar yaşamaya başlar. Sık sık tedavi gördüğü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki duvarlarla konuşmaya kendisini ezik hissettiği kadar, kendisini tedavi eden doktorları da yüce bir kişilik olarak görmektedir. Yani doktorlara karşı büyük bir hayranlık çocuk tüm bu psikolojik sorunlarla uğraşırken hayatındaki tek renk Nüzhet’tir. Ama hiç farkına varmadığı bir şey vardır. Nüzhet, sadece onunla alay etmek için ona karşı ilgi duyuyormuş gibi davranır. Ancak Nüzhet’in bu davranışlarını ciddiye alan çocuk gün geçtikçe Nüzhet’e karşı daha fazla ilgi Nüzhet’e olan ilgilisini fark eden annesi ise Nüzhet’in bir an önce evlenmesini ister. Kısa süre sonra da Dr. Ragıp adındaki birinin Nüzhet’i istemeye geleceği haberi gelir. Bu duruma çocuk çok üzülür. Yaşamaya dair tüm umudunu kaybetmişken tutunduğu tek dalın da elinden kayıp gideceğini düşünmeye çocuğa karşı umarsızca davranan ve her fırsatta ona umut vermekten zevk alan Nüzhet ise çocuğun bu haberle yıkıldığını görür ve ona “Dr. Ragıp, beni istemeye gelebilir ama bu benim onu kabul edebileceğim anlamına gelmez” diyerek bir kez daha umut verir. Bu sözlerden sonra çocuk biraz olsun rahatlamıştır ama Nüzhet’in tek amacı onunla alay etmekten başka bir şey gün hastaneden konağa dönen hasta çocuk, Dr. Ragıp’ın da konağa geldiğini ve Paşa ile derin bir sohbet içerisinde olduğunu görür. Onları dinlemeye başlayan hasta çocuk kısa süre sonra dayanamayarak sohbete dahil olur ama ne Paşa’nın ne de Dr. Ragıp’ın dediklerine katılır. Onlara muhalefet ettiği için kısa süre sonra tartışmaya başlarlar. Bu olaydan sonra hasta çocuk konaktan karamsarlığa düşen çocuk kısa süre sonra tamamen fenalaşır. Acilen hastaneye kaldırılır. Doktorlar bacağı kesilirse kurtulacağını söylese de o bacağının kesilmesini kabul etmez. Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatmayı ve burada tedavi altına alınmayı ister. Onun isteği üzerine Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna bir tedavi süreci sonunda bir ayağı kısalmış şekilde hastaneden taburcu olur. Dr. Ragıp ve Nüzhet çoktan evlenmiş, Paşa ise felç geçirerek hasta döşeğine düşmüştür. Paşa’nın tek isteği ölmeden önce son kez hasta çocuğu görmektir. Hasta çocuk Paşa’nın isteğini yerine getirmek üzere hastaneden ayrılır ve roman sona düşünüyorsun? Sonraki gönderi
TÜRK DİLİ VE KOMPOSİZYON-1 DERSİKİTAP ÖZET FORMU KİTABIN ADI DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU KİTABIN YAZARI PEYAMİ SAFA YAYIN EVİ VE ADRESİ ÖTÜKEN YAYINEVİ MALTEPE İSTANBUL BASIM YILI 2000 KONUSU Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen ÖZETİYazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır. Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktaruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder. Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider. Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside uyurlar. Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar. Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesininde o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur. Hızla geçengünlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durmun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpıdamamasını ister. Evi birden kalabıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlrin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtılduğun ancak yer basamayacağını söyler. Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler. Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız. Aksi takdirde kaybeden yine OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİYazar Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar aleminde koşan Yerinde duramıyan yaşam dolu son derece hareketli Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan Ragıp Bakımlı ve kültürlü bir Mithat Yazarın İnsanliğa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLERKısa ve anlaşılması güç bi kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele bir YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİPeyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı 1913 ve “ Üç Kardeş” adlı 1918 birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur 1918 vb. gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb. tarafından teşvik tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası 1936 ve Türk Düşüncesi 1953-1960” adlı iki de dergi çıkardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş sonrasında calıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı. Atatürkün sağlığında “ Türk İnkılabına Bakışlar1938” adlı bir kitap yazmışken Atatürkün ölümünden sonra devrin düşmanı bir yol tutu. 1961’ de İstanbul’ da Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer. Tüm Kitap Özetlerine Ulaşmak İçin Tıklayınız Benzer Yazılar
dokuzuncu hariciye koğuşu karakter analizi